10 Eylül 2013 Salı

Benim Olimpiyatlarım - İstanbul 2020

Olimpiyatlarla dolu bir hafta sonunu 2020 Olimpiyat Oyunlarını Tokyo'ya kaptırarak büyük bir hayal kırıklığıyla bitirdik. Kimileri üzüldü, kimileri sevindi. Ben de arada kaldım açıkçası. Yazıda da oyunları neden alamadığımız değil, benim açımdan 2020 Olimpiyatı ve biraz da ülkedeki atmosferden bahsedeceğim. Adam akıllı Olimpiyat sürecini takip eden ve konuya oldukça hakim olan birinden ne oldu, ne bitti öğrenmek istiyorsanız şu ve bu adrese mutlaka bakın.

Önce ''ben neden istemiyorum''a gelmek istiyorum. Türkiye'de maalesef spor, biraz tesis inşaatı haline gelmeye başladı. Ak Parti geldiğinden beri birçok önemli organizasyon yaptık, hepsi de çok iyi organizasyonlardı. Sadece organizasyonlar değil, Şampiyonlar Ligi, Formula 1, Moto GP gibi her sene yapılan organizasyonlar da düzenledik. Özellikle 2013'de yapılan Akdeniz Oyunları ve FIFA U-20 Dünya Kupası'nda gördüğümüz gibi organizasyonları süper yaptık ta seyirci olarak çok geride kaldık. Özetle iyi bir spor ülkesi olmaktan çok uzağız, sporu sadece futboldan ibaret görüyoruz, maalesef ki görmeye de devam edeceğiz gibi. Bu konuda Olimpiyatları diğer iki şehir kadar hak ettiğimizi düşünmüyorum.





İyi bir spor ülkesi olmak için de en iyi ilaç Olimpiyatlar. Yani sporu ülkesi değiliz ama Olimpiyat bunun için en büyük fırsat diyenler de haklı. Benim de son zamanlardaki görüşümü biraz bu değiştirdi. Evet çevresel endişelerim var ama Olimpiyat da olmasa nasıl o hayalini kurduğumuz spor ülkesi olacağız. Çevresel demişken çevreye gelelim. Benim de karşı çıktığım asıl konu da buydu. Son yıllarda çılgınlaşan inşaat hareketimiz malum. 3. Köprüye karşı olalım veya olmayalım İstanbul'un kuzeyinden geçecek otobanın o bölgede bir imarlaşma hareketine imkan sağlayacağını hepimiz biliyoruz. Olimpiyatları da alsaydık İstanbul'un son kalan bakir alanları ve ormanları da iyice tehlikeye düşecekti. Gerçi 3. havaalanı ile beraber bu bölgenin durumu Olimpiyatlar olmasa da garanti değil. Evet biliyorum Gezi'den başlayarak 3. köprü veya havaalanı dahil birçok konuda herkesin mevzisi sağlam, siperler alınmış durumda. Sürekli ülkedeki spor ortamının yavanlığından şikayet etmiş, hatta yeterince futbol yazısı var diye kaç kere bloga futbol yazısı yazmamak için kendini tutmuş biri olarak neden olimpiyatları istemediğimi anlatmak zorunda hissettim. Benim için temel konular inşaat ve çevreydi. Olimpiyatları alsaydık çevre için her geçen gün daha tehlikeli olmaya başlayan inşaat projelerine itirazlar hiç dinlenmemeye başlanabilirdi, gerçi durum şimdi de iyi değil ama..

Spora siyaset bulaştırmaya devam edelim. Türkiye ve Brezilya'daki hareketler Olimpiyat Komitesi'ni düşündürdüğü kesin. Burda bir şeyleri netleştirelim, Gezi Parkı Hareketi'nden çok Brezilya'daki halk hareketinin bize büyük etkisi oldu. Gezi eninde sonunda bir çevre hareketiydi, İstanbul'un göbeğinde son kalan yeşil alanlardan biriydi Gezi Parkı. Her ne kadar olaylar diğer illerde başladıysa da Gezi'yi böyle anlatmak mümkün. Fakat Brezilya'da olan şey ''bizim paramızı sen neden Dünya Kupası ve Olimpiyat'a harcıyorsun''du. Bu OIC için normal protestolardan daha tehlikeli. Bunun üzerine Brezilya gibi ekonomisi gelişmekte olan Türkiye'nin yüksek bütçe ile organizasyona talip olması soru işaretlerini beraberinde getirdi. Ya Türkiye'de de olursa ? Böylelikle Tokyo hazır projeleri ile bir adım öne geçti. 3-4 ay öncesine gidelim, yani hem Gezi hem de Brezilya'daki olayların öncesine.





Olimpiyat Komitesi Türkiye'yi gezdiği zaman, ortam Türkiye'nin lehineydi, Madrid ilk elenecek aday gibi duruyordu ve Tokyo da heyecan vermiyordu. Rio'ya 2016'nın verilmesi boşuna değildi. Dünya genelinde düzenlenen spor organizasyonlarında Türkiye, Rusya, Brezilya, Güney Kore gibi gelişen ülkelerin ne kadar öne çıkmaya başladığını görüyüruz. Bu da dünyada değişen ekonomik ve siyasal tablodan bağımsız değil. İstanbul'un adaylığı da bu rüzgarın bir parçasıydı. 2018 ve 2022 Dünya Kupası da Rusya ve Katar'da olacağını hatırlatalım. Tokyo ve Madrid İstanbul'un yanında pek eski duruyordu. Peki hükümet bunu tersine çevirebilir miydi ? Aslında Gezi'de polis şiddeti olmasa ve olaylar yumuşak şekilde devam etseydi protestoları lehimize bile çevirebilirdik. Onlara '' dünyanın her tarafında bu tür protestolar olabilir ama biz gördüğünüz gibi hiçbir sorun yaşamadan medenice protestolara yaklaştık, Rio'da olanların bizde olma ihtimali yok. '' falan filan diyerek işin içinden çok iyi çıkabilirdik. Biliyorum hayal bile değil bunlar, bi diyeyim dedim. Ayrıca Başbakan'ın ve Türkiye'nin son aylardaki bozulan imajının oyunları kaybetmemizdeki etkisi yadısanamaz.

Yine bu hükümet zamanında Olimpiyatlara bu kadar yaklaştık. Eleştiriyi de övgüyü de doğru yerden ve olabildiğince ideolojik olmayanından yapmak lazım. Ne hükümetin başarısını ne de son aylardaki yapılan hataları görmezden gelelim. Türkiye'de 2002'den beri hükümet be yapsa karşı çıkan bir kitle var, eyvallah. Fakat insanların bu denli Olimpiyat'a karşı çıkmasında Erdoğan'ın her geçen gün sertleşen dilini unutmamak gerek. Gezi'den beri neredeyse her konuştuğunda 'bunlar' diye sesleniyor. Günlerce biber gazı yemiş, hatta şiddet görmüş, her gün 'bunlardan iyi biliriz' diye nitelenen biri elbette ki Olimpiyatlara karşı çıkacak.

Bunların dışında İstanbul tanıtımında kullanılan şu Asya ve Avrupa'yı birbirine bağlamak sloganı da epeyce sıktı. Biraz da kolaya kaçmak oluyor. Üstelik spora dair net bir vurgu da yok. Zaten tanıtım videosu da öyle, ne Madrid ne İstanbul Tokyo kadar spor vurgulu bir video çekememiş. Şehir yapısı ne kadar önemli olsa da sonuçta bir spor organizasyonuna talipsiniz. Cepten yiyoruz, yani İstanbul'un tarihi ve coğrafyasından gelen güzelliği var, üzerine bir şey koyamamışız hatta her geçen gün mahvediyoruz. Ayrıca vitrine çıkaracağımız bir sporcumuz olsaydı da işler biraz değişebilirdi. Bi Fabian Cancellara (niye onu örnek verdim bilmiyorum), bi Andy Murray falan Türk olsaydı biraz daha kolay ikna edebilirdik üyeleri. Paylaştığım yazıdaki şeyi çalarak söylüyorum, Türkiye'ninki biraz eski tip bi adaylıktı, paramız var ve tesisleri yapabiliriz diyordu. Şu anda hiç kimsenin bu tesisleri yapacağımızından şüphesi yok fakat her şeyin değiştiği gibi spordaki algılar ve trendler de değişiyor. Dev stadlar yerine her noktasında spor yapılabilen şehirler yapmak daha güzel ve kabul gören bir durum artık. Mesela şehirlerdeki bisiklet yolları ile buna başlayabiliriz, hemen de kendimize pay çıkartalım.





Klişe laflarla bitirecem mazur görün ; Evet, Ak Parti hükümetinin spor tesisleri ve organizasyonu yapmakta çok iyi ama Olimpiyat ruhu bundan çok daha fazlasını gerektiriyor. Sadece hükümet değil, özellikle medya olarak spor ülkesi olmaktan çok uzağız. Hayatında üç büyükler dışında spor konuşmamış 'spor yazarları' bütün hafta boyunca bize Olimpiyat ruhundan bahsettiler. Olimpiyatlar olmasa bile, Atletizm, Yüzme, Bisiklet gibi dallarda dünya şampiyonaları almak için uğraşmalıyız. Atletizm'in Olimpiyatlar için ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Bisiklet'i de kendim için istiyorum, o kadar olsun. Formula 1'i de unutmayak. Çook derin bir konu ama spor algımızda çook büyük sorunlar var, spor ülkesi olmak istiyorsak önce bunu halletmeliyiz. Hadi bana güle güle..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder