14 Eylül 2013 Cumartesi

Formula Renault 3.5 Hungaroring 1. Yarış - Magnussen Yağmurda Hamilton'laştı

Formula Renault 3.5'da 6 haftalık çok uzun bir aradan sonra yapılan bir sıralamada her şey birbirine girdi. İkide bir kalkan kırmızı bayraklardan dolayı bazı pilotlar temiz tur atamadı. Sonunda Negrao ilk polünü alırken, aynı takımdan Nico Müller ikinci oldu. Aleshin 3, Da Costa 4, Stevens 5, Sirotkin 6, Vandoorne 11, Magnussen 16, Carlos Saniz Jr. da 25. sıradan yarışa başladı.

1Andre NegraoInternational Draco Racing2:04.49211
2Nico MullerInternational Draco Racing2:05.8251.33312
3Mikhail AleshinTech 1 Racing2:06.0591.56713
4Antonio Felix da CostaArden Caterham2:07.1642.67213
5Will StevensP1 by Strakka Racing2:07.1642.67212
6Sergey SirotkinISR2:07.3652.87311
7Marlon StockingerLotus2:07.9703.47810
8Pietro FantinArden Caterham2:08.6034.11113
9Nigel MelkerTech 1 Racing2:09.6565.16413
10Matias LaineP1 by Strakka Racing2:10.6696.17712
11Stoffel VandoorneFortec Motorsports2:10.7166.22413
12Oliver WebbFortec Motorsports2:10.9016.40912
13Daniil MoveSMP Racing by Comtec2:10.9046.41210
14Christopher ZanellaISR2:10.9926.5009
15Yann CunhaAV Formula2:11.3356.84312
Kevin MagnussenDAMS2:13.4858.99312
Carlos HuertasCarlin2:14.2639.77112
Nikolay MartsenkoPons Racing2:14.74110.24911
Lucas ForestiSMP Racing by Comtec2:17.49913.00710
Marco SorensenLotus2:25.76021.26812
Jazeman JaafarCarlinNo time12
Norman NatoDAMSNo time12
William BullerZeta CorseNo time12
Carlos SainzZeta CorseNo time12
Zoel AmbergPons RacingNo time12
Arthur PicAV FormulaNo time12

Güvenlik aracının arkasında başlayan yarış birkaç tur sonra Megan'ın içeri girmesiyle çok hızlı başladı. Önde Negrao ve Muller rahat giderken ilk turda Aleshin ve Da Costa temasından sonra Da Costa yarışı bırakmak zorunda kaldı. Ardı ardına birçok hatadan sonra sıralama çok hızlı değişti. Magnussen'in güvenlik aracının ilk ya da ikinci turun ardından 9. sırada görmek müthişti. Vandoorne da 7. idi o sırada. Magnussen hızlı yükselişini sürdürdü ve Vandoorne'un arkasına kolayca geldi. Yarışın son kısımları hariç sıralama çok çabuk değişiyordu. 

Soldan sağa : Magnussen ve Vandoorne





Öndeki ikili arkadakilerle farkı artırırken orta sıralar fena karışmıştı. Sürekli spinler, geçişler. Magnussen Vandoorne'u da zorlanmadan geçerek N. Melker'in arkasına kadar geldi. Onun arkasında 3-4 tur önemli bir baskı uyguladı ama Melker kolay lokma değildi. Yine de son sektörde uyguladığı baskıyla Melker'i de geçti. Magnussen'in yerini tekrar kaptırmamak için sert savunma yapması Vandoorne'a yaradı, o da Melker'i geçti. O noktadan sonra ikili yükselişlerine devam etti. F1'de de sık gördüğümüz gibi geçilen pilot momentumunu kaybedince bazen birden fazla yer kaybetti. Vandoorne da biraz bundan yararlandı. Magnussen tam anlamıyla Hamilton gibi sürdü yağmurda. 16. sıradan 2. sıraya kadar yükseldi, tartışmasız gridin en agresif ismiydi, şampiyonadaki rakipleri dahil herkesi geçmeyi başardı. Vandoorne'a karşı psikolojik üstünlüğü de ele geçirmiş oldu. Belçikalı rakibine puan kaybetmese de 11. sıradan 4.'lüğe kadar yükseldi, hata yapmadı.



Magnussen ve Müller dışında yarışın yıldızı Carlos Sainz Jr.'dı. Son sıradan yükseldi, çok agresifti. Bu noktadan sonra Da Costa'nın bir adım önünde gibi. Daha bir yarış oldu ama Da Costa bu yıl çok hata yaptı. Sainz Jr. sene sonuna kadar Formula Renault'da olacaktır, yarış da kazanabilir. Sirotkin de  fena bir yarış çıkartmayarak 3. oldu ve podyuma çıktı. Vandoorne'u son turlarda arkasında tuttu, yaşına göre hiç fena iş çıkartmıyor. Podyumdaki soğuk duruşu da ister istemez Raikkonen'i hatırlatıyor. 

Nico Muller








Muller de Monaco'dan sonra 2. zaferi kazandı. Farkı zaten açmışlardı Negrao ile, Muller Brezilyalı'yı 
geçtikten sonra da durmadı. Magnussen 2.'liğe yükseldikten sonra fark zaten 27 sn. idi. Yarış da öyle bitti zaten. Bu arada alt serileri ve oralardaki genç yetenekleri takip etmek için şu site birebir. 


1Nico MullerInternational Draco Racing22 laps in 47:59.721
2Kevin MagnussenDAMS+26.200
3Sergey SirotkinISR+30.078
4Stoffel VandoorneFortec Motorsports+31.265
5Mikhail AleshinTech 1 Racing+34.482
6Nigel MelkerTech 1 Racing+37.447
7Carlos SainzZeta Corse+38.828
8Will StevensP1 by Strakka Racing+50.125
9Arthur PicAV Formula+51.440
10Matias LaineP1 by Strakka Racing+58.962

Şampiyonada Son Durum

1. K. Magnussen 181 
2. S. Vandoorne 148 
3. N. Melker 108
4. W. Stevens 105
5. N. Muller 102
6. Felix Da Costa 95

13 Eylül 2013 Cuma

Taht Oyunları

Geçen yıl Hamilton'ın McLaren'den Mercedes'e geçişi, bu yıl da Webber'in emeklilik kararı bütün gridi birbirini katacağı düşünülüyordu. Nispeten de öyle oldu. Fakat özellikle Webber'in emekliliği domino etkisi yapmadı, onun yerine Ricciardo geldi, Toro Rosso'dan boşalan koltuğa da yine Red Bull'un programdan bi eleman gelecek. Madem önce Red Bull dedik, buradan başlayalım isterseniz.

Ricciardo RBR'ye gelince onlarca 2. pilot esprisi yapıldı. Bi tane de biz yapmayacağız. Yani insanların zihninde oldukça kötü bir Red Bull algısı var. Red Bull'un iki zıt uçtaki Ferrari ile McLaren arasında kalan politikası 2010'dan beri çok konuşuluyor. İstanbulparkt'tan beri aslında. RBR ne tam anlamıyla birinci pilot uyguluyor ne de tam anlamıyla eşitlik politikası. Bunda Webber'in kendine has yapısı çok önemli. Webber Red Bull ailesi içinde yetişmedi. Vettel de bildiğiniz gibi has eleman. Red Bull'un Ferrari gibi ölümcül olmayan lider pilot uygulaması onlara 2010 ve 2012'de şampiyonluklar getirdi. Çok ince bir denge var aslında. Webber özellikle bu iki yılda Vettel'le sonuna kadar savaşmış, bi yerden sonra da mağlup olmuştu. Zaten takım içindeki yalnızlığı ve 2010'da son yarışta kaybedilen şampiyonluk takım arkadaşına göre feci bir 2011 sezonu geçirmesine neden oldu. Fakat Ferrari'deki gibi sert olmayan politikası sayesinde Webber ezilmemiş ve 2012'de yine önemli bir çıkış yakalamıştır. Bu sezon da yine kötü olmasa da 2011'i hatırlatıyor. Red Bull'un Webber'e yaptıklarını diğer Avustralya'lıya neden yapamayacağını veya neden yapmayacağına gelelim.


Ricciardo ve Vergne 2008 Yılında Renault Dünya Serisi'nde



Öncelikle Ricciardo Webber gibi üvey evlat değil. O da Vettel gibi bu ailede yetişti. Vur ensesine al lokmayı yok. Aslında Webber de RBR'den çekip giderdi ama kariyerinin sonuna gelmişti ve orta sıra takımı bulmak yerine kazanan bir araçta olmak çok daha cazip gelmiş olmalı, yoksa Webber'i hepimiz biliyoruz. Ayrıca Ricciardo bir kanadının Vettel'e takılması veya Multi21 olayı yaşadığında takımı ona haksızlık ederse çekip gidebileceği yerler olabilir. Kendisini Vettel'e karşı kanıtlamış biri olarak gridde birçok takım ona kancayı atabilir, yani RBR'ye muhtaç değil tam anlamıyla. Vettel'in 2015'de bitecek anlaşmasıyla Ricciardo göstereceği performansla yeni Vettel olabilir. Takım birçok yönden Ricciardo'ya daha iyi davranmalı, yoksa Ricciardo vakası birçok açıdan Webber vakasına benzemeyebilir. Kardeş takımdaki boşluğa gelirsek, Vergne'in koltuğu sağlam gibi gözüküyor. Yanına gelmesi en muhtemel isim Felix Da Costa ise hem iyi görünmüyor hem de McLaren'in elemanlarının (Magnussen, Vandoorne) gerisinde görünüyor. Dr. Helmut Marko Felipe Nasr'ı da eledi, Daniil Kyvat için de F1 erken. Aynı şekilde Carlos Sainz Jr. için de, yine de sezonun geri kalanında Formula Renault'da da göstereceği performansla koltuğa göz kırpabilir genç İspanyol. Keşke Frijns'ı düşünse Red Bull kampı ama Marko'nun o malum sözlerden sonra Hollandalı'yı düşünür mü, çok zor.

Sezon boyunca Lotus ve Red Bull arasında gidip gelen Raikkonen sonunda Ferrari ile anlaştı. Ferrari 50 yıl sonra yine iki şampiyon pilotla yarışacak. Normalde bir çok hızlı pilotunun yanına, bırak şampiyonu onun ayarında bir pilot dahi almayan Ferrari herkesi şaşırttı. Herkeste aynı soru ; şimdi ne olacak ? Sorunun cevabını Alonso'da aramak gerekiyor ? Takıma ne kadar kızgın veya yaptığından pişman mı ? Dediği laflardan. Çünkü Raikkonen'in takıma alınması Alonso'dan bağımsız değil. Daha geçen sene 2. pilot için Alonso'ya danışıyoruz denmişti, bu sene Raikkonen'i aldılar. Alonso'ya danışılmadığı kesin. Üstelik Raikkonen'in anlaşması 2 yıllık. Belki de anlaşmanın yapılmasından bile önemli. Bilindiği gibi Alonso'nun sözleşmesi 2016 sonu, Vettel'in ve Raikkonen'in de 2015 sonu bitiyor. Yani artık istediği gibi takımda lider pilot olmayabilir. İlk başta danışılan pilot olmayabilir. Bu da Alonso'nun 2016 öncesinde takımdan ayrılmak isteyebileceği ihtimalini doğurabilir. Evet çok kolay bir ihtimal değil, zor da değil. Eddie Jordan McLaren'le Alonso'nun görüştüğünü yazdı 2015 için, Button da çıtlattı basına, arada kaynadı. McLaren ve Alonso yanyana eğri durabilir fakat McLaren'in şu anki kadrodan memnuniyetsizliği ve Alonso'nun huzursuzluğu çok şiddetli boşanan iki tarafı birbirine yakınlaştırmışa benziyor. Formula 1'de asla asla demeyeceksiniz. (Kimi Ferrari dedikoduları yayılmaya başladıkça Alonso'nun 2015 için McLaren'i düşünebileceğini Eddie'den önce söylemişliğimiz vardır, ehem ehem).





McLaren'de Button'ın sözleşmesi daha uzatılmadı. Muhtemelen uzatılacaktır, böylesine zor bir senede Button hemen hemen her yarışta bir şeyler deneyerek daha çok puan almaya çalıştı, fena da iş çıkartmadı. Perez keza öyle. Her ne kadar McLaren'in pilot kadrosuna burun kıvrılsa da kötü değillerdi kesinlikle. Perez şu an sadece 18 puan toplamış olsa da sıralamalarda sadece 7-5 geride. Ve kesinlikle kolay lokma değil, zamanında Coulthard'ın Hakkinen'e, Kovalainen'in Hamilton'a yapamadığı yardımı Perez Button'a yapabilirdi. Üstelik daha 23 yaşında. Genç yetenek Ricciardo ise 24. Sponsor desteğiyle de 2-3 sene daha McLaren'de yarışabilir. McLaren de muhtemelen 2014 sonunda Button'la yolları ayırabilir. Button'ın son zamanlardaki sözleşme şikayeti, hatta McLaren Alonso ile ilgileniyor demesi boşuna değil. Özetle McLaren'in aracı en büyük sorun olsa da özellikle Ferrari ve Mercedes'in yanında pilot kadrosu da çok güçlü durmuyor.


S. Vandoorne ve K. Magnussen



Madem taht oyunlarından bahsediyoruz McLaren'in genç yeteneklerine de gelelim. Şu an Formula Renault 3.5'da şampiyonluğa oynayan iki pilot da McLaren Genç Sürücü Programı'nda, Kevin Magnussen ve Stoffel Vandoorne. Eski F1 pilot Jan Magnussen'in oğlu Kevin'e McLaren koltuk da arıyor. En uygun koltuk da Marussia gibi görünüyor. McLaren ve Marussia'nın ortaklığı Magnussen için bir avantaj. Ayrıca Magnussen'in Jack&Jones'u da var. Muhtemelen Chilton'ı ekarte etmeye çalışacaklardır. 2014'de koltuk bulabilecek başka bir genç de Felipe Nasr. Brezilyalı'nın sağlam sponsorları var. O da herhangi bir boşlukta en büyük adaylardan. McLaren'in 2014'de de aynı dizilişe sahip olması yüksek ihtimal. 2015 ve sonrası için Vettel veya Hulkenberg'e yönelebilirler.

Lotus ise daha bugün Di Resta, Massa ve Hulkenberg gibi bir pilot havuzuyla ilgilendiklerini açıkladılar. Lotus'un hiç düşünmeden Hulkenberg ile en az 2 yıllık bir anlaşma yapması herhalde en mantıklı seçim. Nico da bu teklifi reddetmeyecektir çünkü diğer dört takımın kadrosu bir süre boşalmayacak gibi. Lotus da yarış kazanabilen bir takım. Grosjean ve Hulkenberg de kulağa fena gelmiyor. Ferrari'den ayrılan Massa içinse Force India ve Sauber seçenekleri göze çarpıyor. Brezilyalı muhtemelen bulabileceği sponsorlarla bu iki takımdan birisine geçebilir. Sauber'de Sirotkin'in yanında Gutierrez'in geleceği soru işareti. Performansı hiç yeterli değil, Telmex'in vereceği paraya bağlı olarak koltuğunu koruyabilir. Force India da halinden memnun gibi. Zaten onlar eğer kadroyu değiştirirse geleneksel biçimde üçüncü pilotlarını getiriyorlar, James Calado yani. Massa'nın geleceği şu an çok açık, ne desek boş kıvamında.



Force India yine son dakikaya kadar bekler pilotlarını açıklamak için, Sauber paraya bakar, Toro Rosso malum, beklemede. Caterham iki sponsorlu pilotuyla devam eder, Marussia'yı da söyledik. Eğer Chilton giderse muhtemel bir Bianchi-Magnussen çekişmesi de güzel olabilir, biri Ferrari'li bir McLaren'li. Yine de Bianchi 89, Magnussen 92'li, 3 yaş genç pilotlar için çok önemli, hele de alt serilerde. Ferrari genç sürücü programı için de çok naz yapıyor, Bianchi Chilton'ı ezdi geçti bu sezon, en azından daha üst bir takıma geçmesi için zorlamalılar. Son dört senenin şampiyonu Red Bull Ricciardo'yu getirdiyse Ferrari neden getirmesin. Aynı şekilde Hamilton Ferrari programında yetişseydi ne olurdu acaba diye de düşünmekten edemiyor.

Her sene olduğu gibi 2014'de de büyük bir merakla izleyeceğimiz mücadeleler şimdiden hazır ; Alonso-Raikkonen, Vettel-Ricciardo. Daha yenileri de eklenecektir bu listeye. Bakalım sene sonunda tahta kim çıkacak..






11 Eylül 2013 Çarşamba

Fransa Bisiklet Turu - Kim Kazandı, Kim Kaybetti ?

Evet ilk yazının ardından neredeyse 1 ay geçti, Vuelta'nın son haftasına girerken ben Fransa Bisiklet Turu'nun ikinci yazısını yazmaya oturdum. O yüzden sadece kazananlar ve kaybedenler şeklinde ufak bi karalama olacak, hoşgörün. Bu formatı ayrıdan düşünüyordum ama artık sadece bu formattan ibaret bi yazı olacak.

Kazananlar 

Chris Froome : Anlatmaya gerek yok sanırım. Yaşı 28.



Nairo Quintana : Takım lideri olarak gelmediği turda podyumun ikinci basamağındaydı. Belki ondan da önemlisi uzun yıllar onu Fransa topraklarında görcez. Yaşı 23.

Joaquim Rodriguez : Rodriguez için bu podyum çok değerli. Çünkü El Purito Tour'a katılmak için hem Giro'ya katılmadı hem de Vuelta'yı riske attı. Tour'un 100. yılında da değdi.

Jakob Fuglsang : Astana'nın takım lideri olacak dendiğinde ''Kim lan bu!'' tepkisi vermeme neden olmuştu. Neredeyse bütün turu domestiksiz bitirdi. Daniel Martin'le kaçtıkları etapta inişte İrlandalı'yı da çekmişti. Bi etap galibiyeti hak etti. GK'da 7.'lik hiç fena değil.

Dan Martin : Bir klasiğin yanına bir de Tour'da etap ekledi. Artık vitesi daha yükseltme zamanı.

Michal Kwiatkowski : Zaten bütün klasiklerde ön plandaydı, klasikçi, zamana karşıcı, tırmanışçı. Hepsinden biraz biraz var. Bi karar verirse geleceği daha aydınlık olabilir. Tour boyunca onla Quintana'nın uzun yıllar boyunca efsanevi bir mücadeleye girişeceğini hayal ettim.

Jan Bakelants : Yakıştı etap ve sarı mayo.

Orica-Green Edge : İlk etaptaki otobüs zaferi, sonra Simon Gerrans'ın sarı mayosu ve takım zamana karşıda alınan galibiyet. İki farklı isimle sarı mayo.

Argos Shimano : Kittel'in aldığı galibiyetlerde sadece onun değil, takımının becerisini de unutmamak gerek. Argos sprint finişlerinde en derli toplu takımdı.

Marcel Kittel : Neredeyse N.Ş.A'da geçmesi imkansız denilen Cavendish'i mağlup etti. Paris etabı tuzu biberi oldu. Bu Kittel bir harika dostum.

Daniel Navarro : İlk 15-20 civarında dolaşan Daniel Navarro son günlerdeki formuyla Tour'u 9. kapattı. Tabloya bakmasak kimsenin fark edeceği yok.

Roman Kreuziger : Contador'u beklemese podyuma çıkabilirdi. Baş domestik olarak çok iyiydi. Sky'ın baş domestiği Porte'u geçtiğini de unutmayalım.

Belkinli'ler : Bu sefer Gesink değil de Mollema'yı lider seçen Belkin yanılmadı. 2. Bireysel Zamana Karşı'ya kadar da 2 ve 4. sıradaydılar. Yine de Mollema 6. bitirerek kendini gösterdi. Ten Dam da gayet iyiydi. Gesink kara kara düşünsün.

Andy Schleck gibi bazı isimleri kazananlar listesine veya ne kazanan ne kaybeden listeleri de oluşturmak mümkün.

Kaybedenler

Alberto Contador : Tartışmasız en büyük kaybeden. Formundan çok uzaktaydı. Bir şeyi netleştirelim, meşhur doping davasıdır 2010 Tour'dur falan filan sevilmeyebilir ama bu form düzeyi çok başka bir şey. Yani 2012 Vuelta'dan bile çok uzaktı. Orada bile yeterince iyi değil deniyordu. Zaten Fransa öncesi sinyaller de vermişti. 2012 Vuelta kadar formu olsa bile yine yenemezdi Froome'u. Hiçbir dağlık etapta atak yapamadı, hep geride kaldı. Son hafta biraz toparlanır gibi oldu fakar Purito ve Quintana çok daha iyi durumdaydı. O da form düzeyini anlamış olacak ki Vuelta'yı hiç düşünmedi bile. Contador kaybetse de en ufak bi yerde zaman kazanmaya çalıştı, inişlerde zorladı. Bir şampiyon gibi kaybetti. O zaman bir şampiyonun kalbini asla küçümsememek lazım, seneye çok çok daha güçlü döneceğine eminim.



BMC Tayfası : Tejay Van Garderen başta olmak üzere BMC kabus gibi bir tur geçirdi. Ne GK'da bir şey yapabildiler ne de Gilbert'e yardım ettiler. Aslında hayal kırıklığına Gilbert'i beklemek yanlış olabilir. Hem Eneco'da hem Vuelta'da sürekli etapları kokladı, üstelik yine takımdan yardım almadan. Hadi Cadel bu yaşta Giro'nun yorgunluğunu çekiyor, Tejay bütün tırmanışlarda geride kaldı. Birçok kişinin sürpriz adayıydı. Cadel de yorgundu falan filan da hiçbir varlık gösteremedi. BMC büyük bir hayal kırıklığıydı. İlginçtir Tour'dan sonra üst üste etaplar kazanmaya başladılar.

Europcar Tayfası : Hem Rolland hem Voeckler beklenenin altında kaldı. Rolland mayo sevdasına kaçtı durdu etaplarda, GK'da da bir şey yapamadı. Voeckler önceki iki senenin çok uzağındaydı.

Daha çok kaybeden ve kazanan çıkartabilirsiniz ama bunlarla idare edin artıkın, özür dileyerek diğer bisiklet yazılarında görüşmek üzere diyelim.


10 Eylül 2013 Salı

Benim Olimpiyatlarım - İstanbul 2020

Olimpiyatlarla dolu bir hafta sonunu 2020 Olimpiyat Oyunlarını Tokyo'ya kaptırarak büyük bir hayal kırıklığıyla bitirdik. Kimileri üzüldü, kimileri sevindi. Ben de arada kaldım açıkçası. Yazıda da oyunları neden alamadığımız değil, benim açımdan 2020 Olimpiyatı ve biraz da ülkedeki atmosferden bahsedeceğim. Adam akıllı Olimpiyat sürecini takip eden ve konuya oldukça hakim olan birinden ne oldu, ne bitti öğrenmek istiyorsanız şu ve bu adrese mutlaka bakın.

Önce ''ben neden istemiyorum''a gelmek istiyorum. Türkiye'de maalesef spor, biraz tesis inşaatı haline gelmeye başladı. Ak Parti geldiğinden beri birçok önemli organizasyon yaptık, hepsi de çok iyi organizasyonlardı. Sadece organizasyonlar değil, Şampiyonlar Ligi, Formula 1, Moto GP gibi her sene yapılan organizasyonlar da düzenledik. Özellikle 2013'de yapılan Akdeniz Oyunları ve FIFA U-20 Dünya Kupası'nda gördüğümüz gibi organizasyonları süper yaptık ta seyirci olarak çok geride kaldık. Özetle iyi bir spor ülkesi olmaktan çok uzağız, sporu sadece futboldan ibaret görüyoruz, maalesef ki görmeye de devam edeceğiz gibi. Bu konuda Olimpiyatları diğer iki şehir kadar hak ettiğimizi düşünmüyorum.





İyi bir spor ülkesi olmak için de en iyi ilaç Olimpiyatlar. Yani sporu ülkesi değiliz ama Olimpiyat bunun için en büyük fırsat diyenler de haklı. Benim de son zamanlardaki görüşümü biraz bu değiştirdi. Evet çevresel endişelerim var ama Olimpiyat da olmasa nasıl o hayalini kurduğumuz spor ülkesi olacağız. Çevresel demişken çevreye gelelim. Benim de karşı çıktığım asıl konu da buydu. Son yıllarda çılgınlaşan inşaat hareketimiz malum. 3. Köprüye karşı olalım veya olmayalım İstanbul'un kuzeyinden geçecek otobanın o bölgede bir imarlaşma hareketine imkan sağlayacağını hepimiz biliyoruz. Olimpiyatları da alsaydık İstanbul'un son kalan bakir alanları ve ormanları da iyice tehlikeye düşecekti. Gerçi 3. havaalanı ile beraber bu bölgenin durumu Olimpiyatlar olmasa da garanti değil. Evet biliyorum Gezi'den başlayarak 3. köprü veya havaalanı dahil birçok konuda herkesin mevzisi sağlam, siperler alınmış durumda. Sürekli ülkedeki spor ortamının yavanlığından şikayet etmiş, hatta yeterince futbol yazısı var diye kaç kere bloga futbol yazısı yazmamak için kendini tutmuş biri olarak neden olimpiyatları istemediğimi anlatmak zorunda hissettim. Benim için temel konular inşaat ve çevreydi. Olimpiyatları alsaydık çevre için her geçen gün daha tehlikeli olmaya başlayan inşaat projelerine itirazlar hiç dinlenmemeye başlanabilirdi, gerçi durum şimdi de iyi değil ama..

Spora siyaset bulaştırmaya devam edelim. Türkiye ve Brezilya'daki hareketler Olimpiyat Komitesi'ni düşündürdüğü kesin. Burda bir şeyleri netleştirelim, Gezi Parkı Hareketi'nden çok Brezilya'daki halk hareketinin bize büyük etkisi oldu. Gezi eninde sonunda bir çevre hareketiydi, İstanbul'un göbeğinde son kalan yeşil alanlardan biriydi Gezi Parkı. Her ne kadar olaylar diğer illerde başladıysa da Gezi'yi böyle anlatmak mümkün. Fakat Brezilya'da olan şey ''bizim paramızı sen neden Dünya Kupası ve Olimpiyat'a harcıyorsun''du. Bu OIC için normal protestolardan daha tehlikeli. Bunun üzerine Brezilya gibi ekonomisi gelişmekte olan Türkiye'nin yüksek bütçe ile organizasyona talip olması soru işaretlerini beraberinde getirdi. Ya Türkiye'de de olursa ? Böylelikle Tokyo hazır projeleri ile bir adım öne geçti. 3-4 ay öncesine gidelim, yani hem Gezi hem de Brezilya'daki olayların öncesine.





Olimpiyat Komitesi Türkiye'yi gezdiği zaman, ortam Türkiye'nin lehineydi, Madrid ilk elenecek aday gibi duruyordu ve Tokyo da heyecan vermiyordu. Rio'ya 2016'nın verilmesi boşuna değildi. Dünya genelinde düzenlenen spor organizasyonlarında Türkiye, Rusya, Brezilya, Güney Kore gibi gelişen ülkelerin ne kadar öne çıkmaya başladığını görüyüruz. Bu da dünyada değişen ekonomik ve siyasal tablodan bağımsız değil. İstanbul'un adaylığı da bu rüzgarın bir parçasıydı. 2018 ve 2022 Dünya Kupası da Rusya ve Katar'da olacağını hatırlatalım. Tokyo ve Madrid İstanbul'un yanında pek eski duruyordu. Peki hükümet bunu tersine çevirebilir miydi ? Aslında Gezi'de polis şiddeti olmasa ve olaylar yumuşak şekilde devam etseydi protestoları lehimize bile çevirebilirdik. Onlara '' dünyanın her tarafında bu tür protestolar olabilir ama biz gördüğünüz gibi hiçbir sorun yaşamadan medenice protestolara yaklaştık, Rio'da olanların bizde olma ihtimali yok. '' falan filan diyerek işin içinden çok iyi çıkabilirdik. Biliyorum hayal bile değil bunlar, bi diyeyim dedim. Ayrıca Başbakan'ın ve Türkiye'nin son aylardaki bozulan imajının oyunları kaybetmemizdeki etkisi yadısanamaz.

Yine bu hükümet zamanında Olimpiyatlara bu kadar yaklaştık. Eleştiriyi de övgüyü de doğru yerden ve olabildiğince ideolojik olmayanından yapmak lazım. Ne hükümetin başarısını ne de son aylardaki yapılan hataları görmezden gelelim. Türkiye'de 2002'den beri hükümet be yapsa karşı çıkan bir kitle var, eyvallah. Fakat insanların bu denli Olimpiyat'a karşı çıkmasında Erdoğan'ın her geçen gün sertleşen dilini unutmamak gerek. Gezi'den beri neredeyse her konuştuğunda 'bunlar' diye sesleniyor. Günlerce biber gazı yemiş, hatta şiddet görmüş, her gün 'bunlardan iyi biliriz' diye nitelenen biri elbette ki Olimpiyatlara karşı çıkacak.

Bunların dışında İstanbul tanıtımında kullanılan şu Asya ve Avrupa'yı birbirine bağlamak sloganı da epeyce sıktı. Biraz da kolaya kaçmak oluyor. Üstelik spora dair net bir vurgu da yok. Zaten tanıtım videosu da öyle, ne Madrid ne İstanbul Tokyo kadar spor vurgulu bir video çekememiş. Şehir yapısı ne kadar önemli olsa da sonuçta bir spor organizasyonuna talipsiniz. Cepten yiyoruz, yani İstanbul'un tarihi ve coğrafyasından gelen güzelliği var, üzerine bir şey koyamamışız hatta her geçen gün mahvediyoruz. Ayrıca vitrine çıkaracağımız bir sporcumuz olsaydı da işler biraz değişebilirdi. Bi Fabian Cancellara (niye onu örnek verdim bilmiyorum), bi Andy Murray falan Türk olsaydı biraz daha kolay ikna edebilirdik üyeleri. Paylaştığım yazıdaki şeyi çalarak söylüyorum, Türkiye'ninki biraz eski tip bi adaylıktı, paramız var ve tesisleri yapabiliriz diyordu. Şu anda hiç kimsenin bu tesisleri yapacağımızından şüphesi yok fakat her şeyin değiştiği gibi spordaki algılar ve trendler de değişiyor. Dev stadlar yerine her noktasında spor yapılabilen şehirler yapmak daha güzel ve kabul gören bir durum artık. Mesela şehirlerdeki bisiklet yolları ile buna başlayabiliriz, hemen de kendimize pay çıkartalım.





Klişe laflarla bitirecem mazur görün ; Evet, Ak Parti hükümetinin spor tesisleri ve organizasyonu yapmakta çok iyi ama Olimpiyat ruhu bundan çok daha fazlasını gerektiriyor. Sadece hükümet değil, özellikle medya olarak spor ülkesi olmaktan çok uzağız. Hayatında üç büyükler dışında spor konuşmamış 'spor yazarları' bütün hafta boyunca bize Olimpiyat ruhundan bahsettiler. Olimpiyatlar olmasa bile, Atletizm, Yüzme, Bisiklet gibi dallarda dünya şampiyonaları almak için uğraşmalıyız. Atletizm'in Olimpiyatlar için ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Bisiklet'i de kendim için istiyorum, o kadar olsun. Formula 1'i de unutmayak. Çook derin bir konu ama spor algımızda çook büyük sorunlar var, spor ülkesi olmak istiyorsak önce bunu halletmeliyiz. Hadi bana güle güle..