30 Ekim 2012 Salı

Michael Schumacher ve Lance Armstrong

İkisin de efsaneydi, ikisinin de yedi şampiyonluğu vardı, ikisi de emekli oldu ve ikisi de geri döndü : Michael Schumacher ve Lance Armstrong. Kimilerine göre ikisi de kariyerlerini zedeledi. Bu satırlar  belki Lance Amstrong'un doping davasından önce yazılsaydı mantıklı olabilirdi, şimdi ise asla.

Michael Schumacher 2006 yılında 7 şampiyonluk, 91 galibiyet ve ardında sayısız rekorla emekli olurken, Lance de 2005 yılında Fransa Bisiklet Turu'nda 7. şampiyonluğunu kazanıp emekliliğini açıkladı. İkisi de üç sezonun ardından, Lance 2009'da, Schumi 2010'da kendi çöplüklerine geri döndü. İkisi de ikinci kariyerlerine başarılı olamadı, devrin hızlı elemanlarına geçildi. İkisi de karizmalarını çizdirdi birçoğuna göre.

Japonya 2006

Neyse artık, son günlerde cümle alem Lance Armstrong'un doping yaptığını ve bunun için arkadaşlarını da zorladığını öğrendi, şu an dünyanın en dibindeki insan kesinlikle Lance Amstrong'dur. Neyse ki ben şanslıyım, zamanında Amstrong'u ancak haberlerden takip ettim, müthiş! tırmanışlarından hiçbirini izlemedim.

Bisiklet denilince akla ilk gelen Fransa Bisiklet Turu olmasına rağmen aslında İspanya ve İtalya Bisiklet turuyla beraber üç büyük tur var. Armstrong Amerikalıların sadece Fransa Turu'yla ilgilendiği için sadece Fransa'da yarıştı. Benim gözümde asıl sporcu bu üç büyük turda da yarışmalı, hepsinde kendini göstermeli.

şu resme uzun uzuun bakarım hep...

Schumi'nin niye döndüğü ise Behzat Ç.'nin Ç'si gibi hep bir bilinmez olarak kaldı. Çok kafa yordum üzerine, sonra baktım olmuyor, akışına bıraktım. Yine de kafasında Hamilton, Vettel gibi yeni nesil pilotlara kafa tutmak vardı, en azından bir köşesinde.

İyi ki döndü, azmi, mücadelesi, savunmalarıyla onu izleyemeyenlere yeni bir fırsat sundu. Nasıl 7 şampiyonluğu kazandığını Formula 1'i takip etmeyenlere anlatamadıysak şimdi de niye 'kaybettiğini' anlatamıyoruz, onu dert etmeye gerek yok. 2012 performansıyla kaybetmediğini gösterdi de.



Seveni kadar sevmeyeni de çoktu Schumi'nin. Yıllarca domine etmesinden özellikle. Ben dahil birçok ona gıcık kapan Formula 1 izleyicileri artık onu sevmeye başladılar, bizler için Michael Schumacher'den Schumi'ye evrildi.



Kendisi çok güzel özetledi, ikinci kariyerimde kaybetmeyi öğrendim dedi Alman. İkinci kariyerinde birçok kazaya karıştı, cezalar aldı. Aracın hızı bu deyip pes etmedi, yol vermedi ama üzerine bir de DRS eklenince arkasındaki hızlı pilotlara direnemedi. Kötü bir zamanda dönmüştü Formula 1'e. İlk kariyerinin aksine hep yanlış zamanda hep yanlış yerdeydi.

Bu ikilinin deli gibi bir yağmurda kapışmasını izlemek güzel olurdu..

Lance Armstrong sadece bisiklete değil, spora karşı yapabilecek en kötü şeyi yaptı. Arkasında inancını yitirmiş birçok sporsever bıraktı. Kanserle savaşla ve spor için bir efsaneydi, bir sporcudan daha fazlasıydı. Şimdi ne yapıyor, basına bir açıklama yapacak mı, ortalıkta görünecek mi..Sanırım bundan sonra para kazanabileceği tek şey kitap yazmak olur.



Michael ise 2000'li yıllarda birçok pilotun deneyemeyeceği, denemiyeceği, hele hele böyle bir kariyere sahipken aklına bile getirmeyeceği bir işe girişerek birçok kişinin gönlünü kazandı. 155 podyum kazanan bir pilottan bahsediyoruz, birçok F1 pilotu bu kadar yarışı bile göremezken.. Eskiden birçok kişi onun başarılarına saygı duyuyordu, şimdi onu seviyor da. Bu önemli bir fark, kolay kolay kazanılabilecek bir fark da değil. Sayısal ayrıntılara girmeye gerek yok, dediğim gibi önceki başarıları nasıl insanlara anlatılamadıysa özellikle 2012'deki başarılı performansı da anlatılamayacak.

Schumacher ve Armstrong'un aynı yazıda ele almak yadırganabilir, lakin onları bir araya getiren kader oldu sanırım.

Lance ve Schumi, Monaco 2006


UCI(Uluslaraası Bisiklet Birliği) Başkanı Lance Armstrong için unutulmayı hak ediyor demişti. Schumacher içinse tam tersi, her zaman hatırlanmayı hak ediyor, edecek. Yazımızı artık sadece NBA için değil bütün sporlar için klasikleşen Rudy Tomjanoviç'in sözüyle bitirelim : ' Bir şampiyonun yüreğini asla hafife almayın.'

7 Tour de France....






21 Ekim 2012 Pazar

Renault Motorlarının İlkleri

Mark Webber geçen hafta Kore'de Renault motorlarına 200. polünü kazandırdı. Böylece haftasonu boyunca Q3'in son turu hariç yavaş kaldığı Vettel'i geçerek tarihe geçti. Bugüne kadar birçok ünlü pilot ilk pollerini Renault ile kazandı. Kaderin cilvesi 34 pol kazanan Vettel de ilk polünü Ferrari motoru ile geri kalan 33 polünü Red Bull ile kazanmış. Aynı şekilde kariyerlerine Renault motorlarıyla başlayan  Schumacher (94 sezonunu saymazsak) ve Alonso sonradan Ferrari'ye geçmiş. Toplam 11 şampiyonluk kazanmış bu üç ismin kariyerleri birbirlerine fena halde benziyor. Renaultculara karşı Mercedesciler cehpesinde ise Hamilton yalnız. Kariyerindeki bütün başarıları Mercedes motorları ile kazanan Hamilton ilginçtir ki Mercedes'in asıl takımında bu başaraları yakalamamayası kimseyi şaşırtmayabilir. Neyse konumuz Renault, bu arada yazı hemen hemen Renault'un facebook sayfasında gördüğüm resimleri toparlamaktan ibaret, yani fikir tamamen onlara ait. İşte Renault motorlarıyla ilk pollerini kazanan pilotlar :

Jean-Pierre Jabouille / 1979 Güney Afrika GP

77'nin sonlarında F1'e katılan Renault çalışmalarının meyvelerini 79'un üçüncü yarışında, Afrika'nın ucu Güney Afrika'da almış, bu aynı zamanda hem Jabouille'nin ve turboşarjlı motorların ilk polü olmuştu.








Alain Prost / 1981 Almanya GP

Prost Renault'a geçerek Arnoux-Prost-Renault Fransız milli takımını oluşturuyor, ilk polünü de 81 yılında Hockenheim'da alıyordu. İçimde ukde kalan başka bir birliktelik. Mutlu başlayan hikaye 83'ün tartışmalı son yarışında Prost'un Piquet'e kaybedişiyle bitiyordu. Hikaye 2010'da Alman milli takımını oluşturan Mercedes'i ne kadar da hatırlatıyor..




Nigel Mansell / 1984 USA GP

Mansell Team Lotus'la ilk polünü Detroit sokaklarında kazanıyor. Yarış dışı kalan İngiliz aracını itmeye çalışırken fazla zorlayınca bayılıyor.











Ayrton Senna / 1985 Portekiz GP

Senna da ilklerini Renault'la yaşadı. Çıktığı son yarışta da Renault motoru kullanıyordu...Aynı zamanda yağmurlu geçen Portekiz yarışı Senna'nın ilk galibiyeti oluyordu.









Damon Hill / 1993 Fransa GP

Hill Williams'a geldiği ilk yılda takım arkadaşı Prost'un evinde ilk pol pozisyonunu kazanıyor.












David Coulthard / 1995 Arjantin GP

Yağmurlu geçen sıralama turlarında İskoç pilot ilk polünü kazanıyor.












Jacques Villeneuve / 1996 Avustralya GP

Jacques daha ilk yarışında polü kazanmayı başarıyor, tarihte bunu yapan Carlos Reutemann ve Mario Andretti'den sonra üçüncü isim oluyor.










Heinz-Herald Frentzen / 1997 Monaco GP

Hill'in ayrılmasından sonra takıma katılan Frentzen ilk polünü Monte Carlo caddelerinde kazanıyor. Sezon boyunca Villeneuve'nin gerisinde kalan Frentzen ilk galibiyetini ise 99'da Jordan'da kazanıyor.










Fernando Alonso / 2003 Malezya GP

Renault'a geçtikten sonra ikinci yarışında polü kazanan genç İspanyol, ilk podyumunu da burada kazanıyor. Alonso yarışı üçüncü bitirirken Raikkonen ilk galibiyetini alıyordu.









Jarno Trulli / 2004 Monaco GP

2004'ün en ilginç yarışında Renault ilk çizgiyi kapatırken, yarışta Alonso yarış dışı kalıyor, Trulli ilk polünü ve tek galibiyetini yılın en prestijli yarışında alıyor.










Red Bull Renault / 2009 Çin Gp

Vettel kendisinin olmasa da Red Bull'un ilk polünü Çin'de kazanıyor.













Mark Webber / 2009 Almanya GP

Avustralyalı bütün pollerini ve galibiyetlerini Renault motorlu Red Bull ile kazandı, ilklerini de Nürburgring'de yaşadı.










Pastor Maldonado / 2012 İspanya GP

2012'nin olay adamlarından Maldonado harika bir performans gösterdiği İspanya'da Hamilton'a gelen ceza ardından polü kazandı ve ilk galibiyetini de almayı bildi.










Renault F1'i seven markalardan biri. 2009 yılında krizle bebaber patlak veren Singapur faciasıyla F1'den çıkmak için diğerlerinden daha iyi bahanesi olmasına rağmen F1'e destek vermeye devam etti. Şimdi Renault F1 Team olarak olmasa da tam 4 takıma motor sağlayarak F1'in içinde etkinliğini devam ettiriyor. Ayrıca Enstone'un geçmişi de hayli başarılı. Mercedes'in başaramadığı bir ortamları var. Eğer Enstone'un Woking ve Maranello kadar bütçesi olabilse her yıl onlarla savaşabilecek bir gelenekleri var. Bu yılki Lotus'un başarısının altında da biraz bu gelenek yatıyor. F1 parayla dönen bir spor olmasına rağmen paranın başarıyı garanti etmediği nadir sporlardan biri. Ayrıca Renault F1'deki rakipleri Ferrari, McLaren ve Mercedes'e göre daha geniş bir tüketici kitlesine hitap ediyor, daha bir orta sınıf yani. Asıl rakipleri Honda, Toyota, Volkswagen F1'de yokken onlar hala var. Turbo motorlarda iyi geçmişi olan Renault eğer dayanıklılık sorunları yaşamazsa Ferrari motorunu yenebilir. Tabii ki elde hiçbir veri yokken bu sadece basit bir tahmin, 2014'de neler yaşanacak, Mercedes veya başka markalar neler yapabilecek bilmiyoruz. Yine de Renault motorlarının yarışın içinde olacağı kesin. Diğerlerinin de gelmesi dileğiyle, fırsat bulurlarsa özellikle Toyota ve Honda'nın bir şekilde F1'e döneceğini düşünüyorum, umut ediyorum...

17 Ekim 2012 Çarşamba

Uzak Doğu Seferi : 2012 Japonya ve Kore GP'leri

Belçika   : 0.819 sn
İtalya      : 0.792 sn
Singapur : 0.543 sn
Japonya  : -0.451 sn
Kore       : -0.227 sn

Formula 1'in ilginç sezonu devam ediyor. Red Bull iki aracıyla birden Q3'e kalmakta zorlanırken şu an ilk çizgiyi zorlanmadan ele geçiriyor. Yukarıdaki farklar polle RBR'nin sıralamalada daha öndeki pilotla olan farkı. Kendilerine has D-DRS kullanmalarından bu yana grafik direkt olarak yön değiştiriyor. Singapur'daki fark da Hamilton'ın muhteşem turu ve Vettel'in kötü turu yüzünden fazla gözüküyor, yoksa orda da fark 0.2-0.3 sn. dolaylarındaydı. Vettel'in Kore'de S2'de 0.2 sn kaybettiğini düşünürsek yine Japonya'dakine benzer bir fark oluştuğunu görürüz. En azından 0.7 sn kazandırdığı 'gözüken' D-DRS'nin RBR, McLaren ve diğerleri tarafından çok büyük bir fark yaratmadığı söylenen bir sistem. Nerden geldi bu kadar fark, sanırım bu sezonda kimin nasıl öne geçtiği veya geride kaldığı pek fazla sorgulanmıyor, en azından ben çıkamadım bu işin içinden, sağa sola bakıyorum yok.

Koymazsam ölürüm...


İlk dört virajı harika geçen Kore'de yarışın diğer %99.9'lık kısmı yavan geçti. Yine de ilk turda uzun düzlükte mücadeleleri izlemek büyük keyifti. Kobayashi Button ve Rosberg'i biçerek ikisinin de yarış dışı kalmasına sebep oldu. Bu seneki kazalar gerçekten bazen taraftarlara komik bile geliyordur. Rahatlıkla önlenebilecek, basit frenaj hatalarıyla başkalarının yarışları mahvoluyor. Bu seviyede böyle hatalar, garip. Son birkaç yarıştır temiz olan Maldonado'ya insan hak vermeye başlıyor, en azından onun kazaları pozisyon savaşında oluyor.

Hulkenberg'in ve Massa'nın artan formu ise başka göze çarpan yanlardı Uzak Doğu'nun. Massa 2013 koltuğunu garantilerken 2014 için ikilinin performansları kritik olacak. McLaren'in düşen formu da yine gözlerden kaçmadı. Uzun düzlüklü, hızlı virajlı, yavaş virajlı kombinasyonlarıyla benzer Tilke pistleri Japonya gibi pistlere nazaran takımları birbirine biraz daha yaklaştırıyor. Kalan 4 yarışın heyecanlı geçmesi için ufak bir umut sadece. Kalan yarışlarda herhangi bir takım yine ön plana çıkabilir, McLaren bunun için yine en büyük aday sanki, bu yıl bunu başarabilecek kapasiteleri olan Red Bull'la beraber tek takım gibiler araçları itibariyle. Diğer duyum da Hindistan'a Ferrari'nin büyük bir paket getireceği. Artık cumartesiler pazarlardan daha önemli olduğu bir zaman dilimine giriyoruz sanki. Bir de şampiyona gerilim yeterli düzeyde değil, en azından 2010'a göre.