26 Aralık 2012 Çarşamba

2011 Türkiye Bisiklet Turu'ndan Bir Fotoğraf

İnternette Türkiye Bisiklet Turu ile ilgili resim ararken bu resmi buldum. Çok da mutlu oldum. Resmin kaynağı da burada. Resme ahanda Anadolu insanının sıcaklığı falan diye de bakmayın, yazın demliğinizi alıp hiç bahçede çay içmediniz mi ? Tabi bu pek İstanbul'da yaygın değil. Ankara'da bile var, gerçi belli başlı semtler dışında İstanbul'da da vardır. Burda ninemiz hem yolun kenarına oturmasıyla hem de güzel gülümsemesiyle olaya büyük renk katmış. Fotoğrafı çeken gazeteciye veya her kimse burdan selamlarımızı gönderiyoruz. 


9 Aralık 2012 Pazar

Motorsporları Kültürü ve İstanbulpark

Son günlerdeki yoğun Formula 1 gündeminden sonra Türkiye'deki spor veya motorsporları kültürü daha da geneli futbol dışındaki spor kültürlerini sorgular hale geldik. Şu zamana kadar belki ilginin düşmeye başladığı 2007 yılından itibaren genelde birbirine benzeyen, kısır çözümler veya teşhisler ortaya konuyor. Elbette bir yazıyla her şey değişmez ama daha bir derinlemesine ve klişe olmayan şeyler bulmaya çalışalım.

Öncelikle motorsporları kültürü dediğimiz şeyin ülkemizde pek fazla olmadığı aşikar. Fakat bırakın motorsporlarını futbol dışındaki bütün sporlarda da bir kültürümüz yok. Ha birileri diyebilir futbolda ne kültürümüz var, o konuda da haklısınız, futbol kültürümüz falan yok, sadece gereğinden fazla futbola bir ilgimiz var, bu ilgiden de bir halt olduğu yok. Kamunun, özel sektörün kaynakları futbola oluk oluk akarken ortada somut bir başarı yok. Basketbolda da son 5-10 yılda 3 büyüklerin daha çok ilgilenmesi, Efes'in basket kültürü, milli takımın başarıları ve NBA'in karşı koyulamaz ihtişamı sayesinde basında futboldan arta kalan yeri kaplamaya çalışıyor. Geçenlerde D-Smart'ın Ceo'suyla yapılan röportajda Türkiye'deki sporların önem sırasında ilk sıraya futbolu konup 2-3-4-5'den sonra diğer sporların geldiğini söylüyordu, yazık ki haklı gibi. Yani motorsporlarından önce bir spor kültürü olması lazım ki sonra basketbol, voleybol veya motorsporları kültürü oluşabilsin.


Türkiye'nin 2005 yılından itibaren düzenlediği Formula 1'e ilk iki yıl 100 binin üzerinde bir talep oldu. 2007 yılından itibaren pistin işletmesini Ecclestone'a bırakdıktan sonra her geçen yıl talep azaldı, 2011'de ise son yıl dedikodularından dolayı nispi bir artış oldu sanki. Pistin işletmesini Bay E'ye bırakmak demek yılın 352 günü pistin boş olmasına neden olmak demekti. Diğer yandan yarışın Türkiye'deki reklamını ise sıfır noktasına indirdi. Özetle F1'in Türkiye'deki macerasında sonun başlangıcı oldu bu hamle. Pisti Bay E'ye bırakmayla ilgili ayrıntıları hatırlamasam da Türkiye'de motorsporları kültürü yok, seyirci gelmiyor diyeceksek bu olayı unutmamamız ve başlangıç noktası almamız gerekiyor.

Eski yıllardan


2010'daki Dünya Basketbol Şampiyonası'nda Kaan Kural Türkiye'nin dışındaki maçlara kimselerin gelmediğini şikayet ediyordu. Tahmin etmesi zor olmasa gerek. Bugün almaya çalıştığımız 2020 Olimpiyatları için de bazı sporlarda da olması kaçınılmaz. Eğer yeterli turist gelmezse vay halimize. İş organizasyon getirmekle spor kültürü yerleşir mi noktasına geliyor, o zaman bu organizasyonları getirmeyelim yaklaşımı da olmamalı tabi ki. Bu tartışmayı spor adamlarının güzelce tartışması gerekiyor, dikkat futbol adamları değil. Türkiye'nin sorunun artık para değil, burada da anlaşalım, paramız ve enerjimiz var, artık seviye atlama zamanı, belki de en zor olanı; o kültürü aşılamak. Aslında şu tartışma sadece bir akşam Telegol'de tartışılsa önemli bir mesafe alınır ya, neyse. Konumuz Formula 1 bizim daha çok.

Sürekli söylenen vatandaş gelmiyor eleştirilerine de daha farklı pencereden bakalım. Mesela 2011'de telafuz edilen 42 bin seyircinin göründüğü kadar kötü olmadığından başlayabiliriz. Toplamda 115 bin seyirci gelmiş ayrıca. Burda bir sıkıntı var sanki, F1'in genel kuralı pazar günü gelen  seyirci sayısı > cumartesi > cuma pek geçerli gibi durmuyor. Ya da Istanbulpark'a gelen F1 seyircisi fazlasıyla sadık F1'e. F1'in popüler olmadığı ve pahalı olarak bilindiği bir ülkede 115 veya 42 binlik sayı hiç de fena değil. Bugün şampiyonluğa oynayamadığı sezonlarda üç büyüklerin stadlarını görüyoruz, satılan kombine sayısından bile düşük sayılar çıkabiliyor. (Futbol sevgimiz hakkında Zeki Çol'un şöyle güzel bir yazısı vardı). Bahsettiğimiz sayı üstelik doğru dürüst tanıtım olmadan ulaşılmıştı. Futbolla yatıp kalktığımız halde doluluk oranlarının %50'ye bile ulaşmadığını düşünürsek 42 bine az diyemeyiz. Sorun motorsporları kültüründe değil, bu ülkenin spor kültüründe. Bu sorunu ne çözer bilmiyoruz ama 18 Bin devirlik makinelerde sorun olmadığını biliyoruz. Üstelik ilk iki seneki devasa seyirci de ortada.


İstanbulpark'a gelen seyirci sayısını futbolla karşılaştırmak yanlış olsa da hep futbol üzerinden örnekler verildiği için -belki de bize böyle anlatması daha kolaydır- böyle devam ediyoruz. Halep ordaysa arşın da burada. O seyircilerin içinde turistler de var diyenler olacaktır, eh Formula 1'in de o kadar fiyakası olsun değil mi! Hatta İstanbulpark'ın bilmem kaç futbol sahası büyüklüğünde olduğu falan da söylenirse hiç fena olmaz. Ya da olmadı, en son çare olarak Seda Sayan'dan yardım istemek olabilir, ne de olsa Türkiye'nin en güvenilir kişisi.

Geçen yıl Türkiye için tablo kötü iken iyi de bir isim sponsoru bulmuştuk; DHL. DHL aynı zamanda F1'in ulaşım partneri, önemli de işbirlikleri var. Bu yıl da Vural Ak'lı Intercity Istanbulpark'ın işletme hakkını kazanınca oldukça olumlu bir atmosfer oluştu Formula 1'i tekrardan Türkiye'ye getirmek için. FIA galasının Türkiye'de olması, Bernie'nin anlaşma için gelmesi, hatta ve hatta F1 takviminde bir Avrupa yarışı için yer açılması. Vural Ak'ın hazırlayıp, al da attığı topu hükümet gole çeviremezse hepimiz saçımızı başımızı yolacağız. Çünkü kaçan pozisyon büyük olacak, bir daha böyle bir pozisyonu bulamayabiliriz kapalı defans arasında. Spor Bakanı, dünyanın en liberal ve büyük ekonomisinde bile devletin desteklediği F1 yarışlarını özel sektöre havale etti son açıklamasında. Yani geçen seneki verilen parayı bile kabul etmiyor Suat Kılıç. Açıkçası bu istemiyoruz demenin resmi hali. O yüzden yorumlamaya bile gerek yok aslında. Yine de Başbakan'ın son sözünü beklemek gerekiyor, Erdoğan'ın da FIA galasına gelmemesi umutları büyük ölçüde söndürdü ama bekleyelim. Bugüne kadar hem siyasetin kendine has tarafgirliği hem de sıkı bir F1 izleyicisi olarak objektif olamama endişesiyle pek yorum yapmamaya çalıştım. Özellikle bakanın açıklamasından sonra benim kayışlar koptu, geçen sene verileceği taahhüt edilen miktarı vermemek de neyin nesi. Ayrıca Serhan Acar'ın dediği gibi sözleşme uzatma işi neden Türk refleksiyle son seneye bırakıldı. Formula 1 gibi bir platforma, hadi onu geçtik Bernie gibi bir adama küstüm oynamıyorum tavrı fazlasıyla anlamsız. Yeterli paraya vermedikten sonra her ilde bir tane araba otomobil fabrikası olsa da bir işe yaramaz, üstelik Bernie'nin nasıl bir insan olduğu gayet iyi biliniyor, bu işlerin de para ile döndüğü de. F1 Amerika'yı bile gözden çıkardı zamanında.
Kimi Raikkonen

Oldukça geniş konulara daldık. Bu yazı ancak bir başlangıç olabilir, spor medyasının içinden birilerinin spor kültürümüz hakkında daha kapsamlı yazılarına ihtiyacımız var açıkçası. Gittikçe derinleşen bir konu zira. Hazır taraftarlık konuları açılmışken Türkiye'deki F1 fanlığının (taraftardan daha iyi bir kelime sanki) en zor yılı olan 2012'den bahsedelim. Pisti kaybetmenin üzerine belki de daha önemlisi F1 Yayın Hakları bir paralı platforma geçti. Bu olay İngiltere'deki gibi olsaydı yani D-Smart para kazanmak için F1'i alsaydı gerçekten sevinilecek bir durumdu. Her koşulda yarışların açık bir kanaldan yayınlanması paralı bir platformdan daha fazla seyirci çeker. Zaten F1'in yeterli seyirciye ve ilgiye sahip olmadığını konuşurken insanların F1'e en kolay ulaşabileceği mecrayı kaybettik. Bu da doğal olarak insanların ilgisini ve yarış izleme konforunu azalttı veya kaybettirdi. Şu ortamda bir F1 fanı kolaylıkla aman ben yarış izlemiyorum diyebilir. Cidden kolay değil yarışları takip etmek. O yüzden Serhan Acar'a bile reklam yapıyorsun diyenlerin çıktığı bir ortamda ben de imkanı ve şartlara sahip olanlara D-Smart almalarını tavsiye ediyorum. Artık ne olursa olsun modundayım, devletin, özel sektörün, TRT'nin, NTV'nin burun kıvırdığı F1'i yayınlamaları çok önenmli. Yarın birgün Flash Tv de yayınlarsa gider Yalçın Abi'yi tebrik ederim. Yine başından beri NTV'nin almasını istemiştim yayın haklarının, sabah akşam her yerde NTV Spor açık, insanlar bu şekilde daha fazla ilgi gösterebilirlerdi Formula 1'e ülkemizde. Böylelikle 'Abi yarışları en son NTV gösteriyordu di mi' diyen geyikçi tayfadan da kurtulmuş olurduk...

Evet 2012 çok zordu ama tablo o kadar kötü değil aslında. Bi kerem, bundan daha kötüsü olamaz. D-Smart'a öyle böyle alıştık, yarışları çoğu kez internetten takip ettik, twitterdan canlı tartışmalar yapıldı(tekrar büyük teşekkürler Metin Mete'ye ve diğer arkadaşlara). 2013 ve ilerleyen yıllarda daha kolay olacaktır, umarım ileride 2011 ve 2012'yi Türkiye'deki F1 macerasının fetret devri olarak anarız. Bütün bu zorluklara rağmen F1 ve motorsporları ilgili siteler işlerini yapmaya devam etti, çekirdek ama çok güçlü bir kitle de F1'i takip etmeye devam etti. Twitter'daki son TT çalışmaları da bunu gösteriyor, Türkiye'de F1'den daha fazla basketbol veya tenis meraklısı var mesela, yine de hiçbirinin bu kadar organize ve ateşli olabileceğini zannetmiyorum, daha doğrusu hissetmiyorum. Sadece TT çalışmaları değil, geçen sene ülkemize Senna filmini de getirmişti sosyal medyadaki örgütlenme. Herkesin sadece bir iş için birleşmesi pek görülen şeylerden biri değil Türkiye'de. Aman nazar değmesin.

Doğu Avrupa Pist şampiyonası - Haziran 2012

Özellikle Vurak Ak'ın sahip olduğu Intercity'nin pistin işletmesini aldıktan sonra insanlar pistin geleceğine daha olumlu bakmaya başladı. Formula 1 gelmese bile belki başka seriler gelebilir, hem şu meşhur motorsporları kültürü açısından, hem de ileride F1'in tekrar gelmesi açısından Vural Ak'ın çıktığı yolda destek vermek gerekir motorsporları severleri olarak. Ak'ın eski lisanslı sürücü olması da ayrı bir sevindirici haber. Bu işlerin içinden gelmesi motorsporları tecrübesinin yanında normal bir iş adamından daha tutkulu olmasını sağlayacaktır. Köprünün altından daha çok sular akacak gibi...Şimdilik son olarak pistin uzak olması bahanesiyle bitirelim. Evet pist merkeze uzak ama yarışlar da pazar günü yapılıyor. İnsanlar bütün hafta sonunu ayıramasa da pazar günü rahatlıkla yarışa gelebilirler. Yani pistin uzak olması yarışı izlemeye engel değil. Bir futbol maçına gitseniz bile yine gününüzün çoğunu vermeniz gerekebiliyor. Belki biz F1 fazla haşır neşiriz ama uzak diye böyle bir organizasyona burun kıvırmak samimi gelmiyor. Benim için F1 önemli değil demek daha dürüstçe. Avrupa Yakası'nın diğer ucundaki Autoshow veya Kitap fuarına gitmekten de çok farklı değil hani. Mesela bu seneki Autuoshow'u yarım milyon insan ziyaret etmiş ve muhtemelen ziyaretlerin çoğu da haftasonu olmuştur. Yani istenince uzaklık da pek dert olmuyormuş. Daha Formula 1'in pahalı bir spor olmadığı mevzusu vardı, zaten o da motorsporları kültürüyle ilgili...

#F1Discuss
#Formula1TürkiyeyeDonmeli
#Formula1TürkiyeyeYakışır