20 Aralık 2014 Cumartesi

Bir Garip Şampiyonluk Hikayesi

2014 sezonu Rosberg ile Hamilton arasında ateşi düşük bir Prost-Senna sezonu oldu. Her şeyden önce Mercedes'in bu mücadeleye izin vermesi takdire şayandı. Belki de Formula 1 tarihinin en şeffaf mücadelesini izledik.




Şeffaflık mı dediniz ?...






























Derinlemesine baktığımızda Mercedes de şütten çıkmış ak kaşık değil ama Formula 1'in yıllardır süregelen takım içi rekabetleri ortamında oldukça temiz iş çıkardı takım. Önce Mercedes'in bu tutumunundan başlayarak Rosberg ve Hamilton çekişmesini inceleyim dedik.

2 sene önce Mercedes'in Yönetim Kurulu'nda ayrılalım sesleri yükselirken Hamilton için Alman takım o kadar da ciddi bir aday değildi. Hele o zaman Sauber'le mücadele eden, hatta Sauber'den de yavaş kalıp İsviçreli takımın beceriksizlikleriyle şampiyonada beşinci olabilen takımdan bahsediyoruz. Lauda'nın da sık sık söylediği gibi 2012 Singapur GP'de yaşananların Hamilton gibi duygusal bir pilotun aklını çelmekte önemli etkisi oldu. Hamilton muhtemelen F1'in en çok kazananı ünvanıyla Mercedes'e 3 yıllık imza atmıştı. Takım 2014'teki kural değişikliklerine önemli mesai ve para harcıyor, ayrıca projeye gridin en hızlı pilotunu katarak ne kadar ciddi olduklarını gösteriyordu.
2014'te beklenen olup Mercedes en hızlı araçla sezona başladı.

Takımın diğer pilotu Rosberg ise 2013'te Hamilton'ı beklenenden fazla zorlasa da tahminler Hamilton'ın 2014'te takıma ve araca daha fazla alışmasıyla Rosberg'i daha rahat şekilde mağlup edeceği yönündeydi. İlk beş yarışta da tahminler yanılmadı, Hamilton Avustralya'da yarış dışı kalsa da diğer 4 yarışın hepsini kazanarak en güçlüyüm mesajını vermişti, zaten altıncı yarış Monaco'dan önce de hızlıysam belirgin şekilde hızlı olmalıyım diyordu.





Her şeyin başladığı yarış


























Monaco'daki meşhur olaydan önce Hamilton'ın sıralamalardaki üstünlüğü 4-1'di. İngiliz pilot 2013'te de daha ilk yılı olmasına rağmen Rosberg'i sıralamarda mağlup etmeyi başarmıştı. Rosberg Monaco'daki şaibeli hareketinden sonra cumartesi günleri uçuşa geçti. Çok gergin geçen Monta Carlo yarışından sonra Kanada'da Hamilton'ın Rosberg'i öyle bir mağlup edecek ki, Rosberg Monaco'da yaptığı hareketten pişman olacak olacak diye düşünüyorduk. Çünkü burası Hamilton'ın en güçlü olduğu ve her zaman takım arkadaşlarını geçtiği bir pistti. Üstelik Lewis çok sinirliydi ve doğal olarak hırslıydı.

Finlandiya Almanya ortak yapımı Rosberg sakin kalmak için daha iyi genlere sahip olamazdı herhalde. Gilles Villeneuve pistinde herkesi şaşırtarak Hamilton'ı sıralamada geçerek pazar günü de önde olmanın avantajıyla fren problemiyle daha kolay baş edebildi ve 18 puan alarak şampiyonada önemli puan farkı açtı.

Mercedes'in Hamilton'a onca para verdikten sonra İngiliz pilota odaklanmamasının bir nedeni de Rosberg'in iki sene de Hamilton'a oldukça yakın olmasıydı. Tabi Alman olması da önemli bir avantajdı. Zaten yüksek performansından sonra daha iyi paraya sözleşmesini uzattı.

Alman takım sezon boyunca yüksek gerilimde geçen takım içi rekabetle beraber önemli bir marketing fırsatı da buldu. Son günlerde VW grubunun F1 ile ilgili haberlerinin artmasında Mercedes'in 2014'te sürekli gündemde olmasının etkisi konuşuluyor. 2014 sezonu boyunca Mercedes ve Mercedes motoru konuşuldu. Takım çok güçlü bir motor yapmış olsa da sezonun çoğunda takım içi rekabet konuşuldu. Zaten güçlü bir motorın teknik ayrıntılarından ziyade birbirlerine girmiş iki takım arkadaşının haberi medya için de çok daha çekici. Ayrıca takım iki pilottan birine odaklansa hem F1 hem de Mercedes prestij kaybına uğrayabilirdi. Zaten motor sesinden dolayı taraftar kaybeden F1, Mercedes böyle bir şeyi tercih etseydi bu kaybı daha da artabilirdi. O yüzden büyük bir teşekkür borçluyuz Mercedes yönetimine.




























Piste dönersek bugüne kadar nedense kimsenin dikkat etmediği bir noktaya değinmek istiyoruz; Rosberg'in startları. Alman pilot ilk polü Bahreyn'den son polü Abu Dhabi'ye kadar startlarda çok zorlandı. Rosberg'in 1, Hamilton'ın 2 kalktığı yarışların 8 yarıştan üçünde Hamilton daha startta geçmeyi başardı Rosberg'i. Diğer 2'si start finiş düzlüğü kısa olan Monaco ve Kanadaydı, diğeri de yağmurda başlayan Japonya. Yani Rosberg 8 yarıştan sadece 2'sinde Hamilton'ı gerçek manada arkasında tutabilmiş, o da Amerika ve Brezilya. Üstelik Hamilton da kariyerinin başından beri kendi yapısına ters olarak startlarda biraz tutucu davranmış pilot, en azından bir Massa değil. Rosberg'in Webber kadar olmasa da start sorunu olduğu kesin.

Hamilton'ın Rosberg'i mağlup ederken en büyük kozu şaşırtıcı şekilde yarış hızı oldu bu yıl. İngiliz pilotun özellikle Japonya ve Brezilya'daki performansı çok şaşırtıcıydı. İki yarışta da bariz şekilde hızlıydı. Japonya'daki yağmurdan kaynaklandı desek bile Brezilya'da 7 sn geriye düşüp farkı kapatıp Rosberg'i zorlaması etkileyiciydi. Aynı araçla, aynı lastiklerle modern F1'de bu denli farkı doğal hızınızla kapatmanız çok ama çok zor. Belki de nedeni Hamilton'ın bazen konuşulan yakıt konusunda bir farklılık oluşturmasıydı. Veya başka bir şey. Öyle ya da böyle Hamilton'ın pazar günleri belirgin şekilde daha hızlı olması şampiyonluğu getirdiği kesin.

Prost-Senna, Alonso-Hamilton ve en son da Rosberg-Hamilton hikayelerinin en bilindik ve en ortak yani birinin doğal olarak hızlı, diğerinin de doğal olarak çalışkan olmasıydı. Biri doğal yeteneğiyle cumartesi günleri daha hızlı olur, diğeri de pazar günü zekasıyla veya kurnazlığıyla bu farkı kapatırdı. 2014'e de öyle başladık. Lakin Rosberg'in sıralama performansı, Hamilton'ın da yarış performansı bütün ezberleri bozdu. 2014'ün pilotlar bazında en önemli gelişmesi buydu.

Peki bu sezona daha geniş bir açıdan bakarsak ne olur. Açıkçası ilk yarıştan sonra eğer Rosberg ve Hamilton arasında çekişme olmazsa izlenmesi zor bir sezon olacağını kestirmek zor değildi. Bu yüzden artan her gerginlikte için için değil, göstere göstere sevindim. Yine de Rosberg-Hamilton'dan 1976, 1989 veya 2007'de çıktığı gibi bir hikaye çıkmadı. Hele de o kadar gerginlikten sonra şampiyon olan takım arkadaşını tebrik eden Rosberg bütün sezonun gerginliğine gölge düşürdü. Şaka bir yana F1'in bu kadar tanınmasında yukarıda saydığımız rekabetlerin katkısı büyük. Arşiv meraklıları daha iyi bilir, F1'in tv arşivleri 1977'den itibaren başlar.

Formula 1'in güzelliği de biraz da burada yatıyor. Her sporda önemli karşılaşmalar öncesi gerginlik vardır fakat Formula 1'deki gerginliğin ayrı bir tadı var, belki de her yarışta rakiplerinizle mücadele etmenizin de bunda payı var. 2007, 2008 veya 2010'da son yarıştan önceki gerginliği düşünün mesela.





Gerginliğin zirve yaptığı yer



























Mercedes'teki gerginlik Hamilton'ın haklı şampiyonluğundan sonra biraz azalsa da gelecek sene artması muhtemel. Eğer Mercedes ikisini 4-5 sezon yarıştırabilirse gerçekten büyük başarı olacak. Şu an zirvede yalnızlar, diğer takımların onlar yaklaşmasıyla ortaya farklı bir hikaye de çıkabilir. Şu şartlarda, F1'in en konuşkan ve kurt ikilisine sahip McLaren, Mercedes'e yaklaşabilirse çok değişik akıl oyunları görebiliriz. Red Bull, Ferrari veya Williams pistte zorlasalar bile pist dışında çok konuşkan pilotlara sahip değil. Neyse.

Yazıda hep Rosberg'den bahsediyorsun kardeşim diyebilirsiniz. Haklısınız da. Bunun temel nedeni, 2012'de takıma 'asıl' pilot olarak getirilen Hamilton'a karşı Rosberg'in beklenenden çok daha fazla direnç göstermesi oldu. Hamilton gibi tek tur pilotunu sıralamalarda mağlup etmek gerçekten büyük bir olay. Zaten sezon başı anket yapsaydık insanlar %80 gibi bir oranla Hamilton'ın Rosberg'i geçeceğini tahmin ederdi. İngiliz pilot Japonya, Rusya, ABD ve Brezilya'daki yarışlarda şampiyonluğu ne kadar hak ettiğini dost düşman herkese gösterdi. Gözüken o ki 2015 de bu ikili arasında geçecek. Evet Rosberg Barrichello-Coulthard-Massa-Webber gibi yarış kazanabilen ama şampiyon olamayan jenerasyondakilerden daha iyi duruyor lakin 2015'te şampiyon olamazsa bu 'loser' sıfatı üzerine yapışabilir. Şahsi görüşümüz Rosberg'in bu saydığımız pilotlardan bir şekilde ayrışacağı yönünde. Hamilton da Vettel'in aldığı şampiyonluklardan sonra üzerindeki artan baskıyı hafifletti ve Formula 1'in efsanevi pilotları arasına girmek için büyük bir adım attı. Zaman yine en doğruyu söyleyecek bize. 2014 Sezon Değerlendirmesi'nde görüşmek üzere.







22 Ekim 2014 Çarşamba

Üç Dönemin Hikayesi - I

Alonso'nun Ferrari'den ayrılıp 2016'da Mercedes'e geçmek istemesi ister istemez bazı soruları aklımıza getirdi. Böylesine baskın bir araç size kaç yıl şampiyonluk için yarışma garantisi verebilir, Alonso Mercedes'e geçebilirse 2016'da bu kadar güçlü bir aracı olabilir mi ?.. Bu soruların cevabını bulmak için Formula 1'in en hızlı ve popüler araçlarını yıllar içindeki performansını inceleyelim dedik. Bu araçlar McLaren'in MP4/4'ü, Ferrari'nin F2000'i ve Red Bull'un RB6'sı. Üçü de uzun yıllar sürecek hegemonyayı sağlayan araçların ataları oldular.
















Üç aracın da kendine göre hikayesi var ya da üç dönemin diyelim. McLaren'in hikayesi en bilindik, çok güçlü bir araç ve zaman içinde aradaki önemli farkın azalması. Ferrari ise 2000-2002 arası farkı artırırken 2003'teki kural değişiklikleriyle sarsılsa da şampiyonluklara devam etti. Red Bull ise kurtlar sofrasına pek alışık olmadığı için 2010'da büyük sıkıntılar çekti. Şimdi bu üç dönemi sırayla inceleyelim ve içinde bulunduğumuz Mercedes hegemonyası hakkında fikir yürütelim.

1988 sezonuna baktığımızda bir kere daha şaşırdık. Senna'nın saf hız anlamında ne kadar iyi olduğu hepimizin malumu ama McLaren'e geldiği ilk sezonda, takımda 4 sene yarışıp, bunların 2'sinde şampiyon olan Prost gibi birine karşı 16 yarışta 13 pol kazanmış. 2 pol Prost'a, 1 pol da Gerhard Berger'e gitmiş. Yani McLaren MP4/4 16 yarışta 15 pol ve 15 galibiyet elde etmiş. Ertesi sezon yine 15 pol kazanmış McLaren. Senna 13, Prost 2 ve Riccardo Patrese 1. Yarış galibiyeti sayısı ise 11'e düşmüş. Unutmadan 1989 sezonunda turbo motorlar yasaklanmıştı. 88 ve 89 sezonları Senna ve Prost rekabetiyle F1'in dünya çapında bir vites daha artırdığı yıllar olmuştu. Tarihin en iyi aracı, en iyi takım patronu ve tarihin en iyi pilot dizilimi.



Muhteşem Üçlü




1990 sezonu ise Berger'in ve Prost'un yer değiştirmesiyle başlıyor. McLaren cumartesi günleri gücünü korusa da pazar günü Ferrari koltuğundaki Profesör'ün de etkisiyle işler değişiyor ve şampiyonluk bildiğiniz gibi yine Suzuka'ya kalıyor. 90'da McLaren 12 pol kazanırken, galibiyet sayısı sadece 6. Pollerin ikisi Berger'in. '90 takımların biraz daha birbirine yaklaştığı sezon olarak da görülebilir. Williams'ın 2, Nelson Piquet ile Benetton'un 2 ve Ferrari'nin 6 galibiyeti var. Piquet son iki yarışı da kazanmış.

1991 sezonu Senna ve McLaren adına daha rahat geçmiş. Üç dönemin ortak yanlarından biri de bu, üç takım da baskınları sona ermeden önceki yılda rahat şampiyon olmuşlar/oldular. McLaren Senna'nın 8, Berger'in 2 polüyle toplam 10 pol kazanırken, 8 yarış kazanabilmiş. Williams'ın ayak sesleri ise bu seneden duyulmaya başlanmış. 6 pol ve 7 galibiyet. Mansell ve Patrese ikilisi de akla Vettel-Webber ikilisini hatırlatıyor. Gerhard Berger'in de çok güçlü 'ikinci pilot' imajı var maalesef.

Ve 1992 sezonu. McLaren Honda ortaklığı 88-92 arasında sürmüş ama bu 4 değil, 5 sezon ediyor. İnsanlar doğal olarak efsanevi '88 ve '89 sezonlarını hatırlıyor fakat 88'de ortalığı kasıp kavuran McLaren Honda ortaklığı 92'de Williams'a karşı hiçbir şey yapamamıştı. Mansell 14 pol ve 9 galibiyet elde etti. Diğer poller Senna ve Patrese'nin. İngiliz takım 15 pol ve 10 galibiyet kazandı 16 yarışta. Senna 3, Berger 2 ve Schumi de 1 galibiyet aldı. 1992 sezonu bugünlerde sıklıkla atıf yapılan Prost'un boş senesi oldu ve Fransız 1993'te Williams ile pistlere dönüp 38 yaşında dördüncü ve son şampiyonluğunu kazandı. Bu noktada Williams'ın 90'lardaki dominantlığının farkı nedir diye sorarsanız, ki sormak gerek, herhalde belli pilotla özdeşleşmemesi diyebiliriz. Anlattığımız üç dönemde de Senna, Schumi ve Vettel'in önemli katkıları var fakat Williams bu yıllarda 4 farklı pilotla şampiyon oldu ve özellikle Damon Hill ve J. Villeneuve'ün diğer şampiyonlar kadar üst düzey pilot olmadıklarını ekleyebiliriz. Özetle Williams'ın yaptığı iş daha zordu.



1992 Monaco GP : Mansell bütün yarış Senna'nın arkasındaydı, 10 sene sonra aynısını Coulthard Schumi'ye yapmıştı.





























McLaren Mercedes işbirliği ise Williams'ın güçlü formu 97'de bittikten sonra başarıya ulaştı. 1998 ve 99'da en hızlı araca sahip olan takım iki pilotlar ve bir takımlar şampiyonluğu kazandı. Belki 2000'de de en hızlı araca sahiptiler ama o yıl artık yeni bir devrin başladığı yıl oldu. Ferrari tam 21 yıl sonra pilotlarda mutlu sona ulaşırken Schumi'nin katkısı büyüktü. Rubens'in de Hockenheim'daki inanılmaz yarışı. Ferrari dominasyonunun başlangıcı diğer ikisinden bu şekilde ayrılıyor. Hem MP4/4 hem de RB6 rakiplerine göre çok üstündü fakat F2000'in koltuğunda Schumi'den başkası olsa şampiyonluk gelmeyebilirdi. 2000'den sonra 2001 daha kolay geçmiş, 2002 ise hem Schumi adına hem Ferrari adına yeni rekorlar getirmişti.

2000'de Ferrari 10 pol ve galibiyet elde etti, bunlardan 1 pol ve galibiyet de Rubens'in. Artık 17 yarışımız var. 2001'de Schumi 11 pol, Williams 5 ve McLaren 2 pol kazanmış. Galibiyet sayılarında 9 Schumi, 4 McLaren ve 4 Williams. David Coulthard kariyerinin en iyi sezonunu geçirerek şampiyonada 2. olmuştu. Hakkinen kötü geçen sezondan sonra 1 sene ara vereceğini söylemiş ve birçok kişinin tahmin ettiği gibi bir daha da dönmemişti. Sezonları incelerken Senna'nın inanılmaz baskın cumartesi performansından sonra en çok Ferrari'nin her anlamda domine ettiği 2002 sezonunda Montoya'nın Schumi ile eşit pol sayısına sahip olmasına şaşırdık. İkisinin de 7 polü varken, Rubens de 3 polle pik yapmış. Galibiyetlerde Ferrari 15, McLaren ve Williams 1. Schumi ise Williams'ın duble yaptığı Malezya Gp hariç bütün yarışları ya kazandı ya da ikinci bitirdi. Malezya'da üçüncü olmuştu yani 17 yarışın hepsinde podyumdaydı. McLaren de tek galibiyetini Coulthard'la Monaco'da aldı. Tabii Ferrari'nin baskın olduğu yıllarda yakıt ikmali yasağı yoktu, belki de Williams'ın 7 polünde hafif depoyla sıralamaya çıkmanın önemli etkisi vardır.




2000 Almanya GP : Schumi sezon ortası üç yarış üst üste yarış dışı kalmıştı, bu da sonuncusu.Rubens'in en unutulmaz zaferi




























Ferrari'nin 2003 ve 2004 yıllarıyla Red Bull yıllarını diğer yazıda anlatalım. Mercedes'in hikayesi ise en çok McLaren'inkine benziyor. Yeni kurallarla çok baskın bir araç ve iki takım arkadaşının şampiyonluk için kıyasıya mücadelesi. Mercedes'le beraber hikayelerde en garip olanın Ferrari olduğu muhakkak. Aslında Ferrari ve Schumi muhtemel bir McLaren dominasyonunu kırıyorlar 2000 yılında. Evet, Mika Hakkinen çok sevilir Formula 1 camiasında ama McLaren koltuğunda Schumi olsaydı tarih şu an çok farklı yazılmış olabilirdi. Ayrıca Newey ve McLaren uyuşmazlığı da Ferrari dominasyonuna önemli katkılar yaptı. Newey'in Formula 1'de en son çalışacağı takım belki de McLaren'dir. Ferrari 96'da Schumi'yi de katarak başladığı yeni yapılanma beşinci sezonun sonunda meyvesini vermişti ve ondan sonra da durdurulamadılar.

Etiket sıkıntısından dolayı yazıyı ikiye bölelim dedik. Genel değerlendirmeyi ve Mercedes'in geleceği ile düşünceleri de diğer yazıda paylaşacağız. Özellikle belirtmek gerekir ki Senna dönemini izleyemedik ve bilgilerimiz internetten, sağdan soldan bulduklarımızla sınırlı. Ferrari dominasyonunu izledik ama şu an o yıllar da uzak hatıralar gibi geliyor yani ayrıntılara pek hakim değiliz. O yüzden sizin de paylaşacağınız ayrıntılı bilgilerle hatalarımızı öğrenebilir, daha fazla şey öğrenebiliriz. Diğer yazıda görüşmek üzere.

20 Ekim 2014 Pazartesi

Rusya'dan Sevgilerle

2014'ün en sıkıcı yarışını geride bıraktık. Biz de hem üç hafta ara olmasınını fırsat bilerek hem de Rusya'da ilk yarışın şerefine bir yazı döşeyelim dedik.

Birçok transfer dedikodusunun gölgesinde de geçti ilk Rusya Grand Prix'i. Hala birçok netleşmemiş transfer var, Vettel'in Ferrari'ye gideceğine kesin gözle bakılırken, artık Alonso ve McLaren arasında görüşmelerin sert geçtiği herkes tarafından biliniyor.

Soçi'de (Sochi) hafta böyle başladı. Cuma günü antrenmanlar da diğer yarışlara göre farklıydı. Mercedes'e en yakın takım McLaren gözüküyordu ve Toro Rosso hem Ferrari'den hem de Red Bull'dan hızlıydı. Williams inişli çıkışlı olsa da en hızlı ikinci araç ünvanını cumartesi koruması şaşırtmayacaktı. Hermann Tilke'nin son eseri Soçi pisti bu sene yapılan Kış Olimpiyatları tesislerinin yanına yapıldı. İlk başta Kore, Abu Dhabi veya Valencia'ya benzetilse de aslında çok 'karaktersiz' bir pist. Ne olduğunu hala anlayamadık fakat motor gücünün biraz daha ön plana çıktığı bir pist olduğunu biliyoruz. Diğer yandan yarışın sonlarına doğru Putin'in ziyaretinin ekranlara gelmesi eleştirildi fakat taraftalar bu anların yarışın en heyecanlı anı olduğu fikrinde hemfikirdi.






































Sıralamalar beklendiği gibi Mercedes pilotları arasında geçti. Bottas da Q3'te ikiliyi baya zorladı. Bottas ile beraber sıralamanın diğer yıldızı Kyvat oldu. Rus pilot RBR koltuğunu kaptıktan bir hafta sonra kariyerinin en iyi sıralama turlarını geçirerek 5. cebi, yani Alonso'nun yerini kaptı. Diğer yandan Q1 ve Q2'de oldukça güçlü gözüken Magnussen Q3'de istediği turu atamayarak 6. sırada bitirdi cumartesi günü. Q3'te birçok pilot lastikleri ısıtmak zor olduğu için amaçsızca döndü durdu, lastikleri ideal ısıya getirmek kolay olmadı. Zaten Soçi'nin bu yapısı da yarışa damga vurdu, Allah bilir Bridgestone lastikleri olsaydı pilotlar Q1'de taktıkları lastiklerle yarışı bitirebilirlerdi.

Pazar günü yarış ise ilk virajda belli oldu. Rosberg normalden daha iyi kalkarak bu sefer Hamilton'ı zorlamayı başardı, biz öyle sanmışız. Alman çok geç fren yaparak daha ilk turda lastikleri yaktı. 2. tura yeni lastiklere başlayan Rosberg yumuşak lastikten kurtulmuştu. Bundan sonrası pilotların birbirleriyle yavaş yavaş farkları açmalarına şahit olduk ve Rosberg ile Massa'nın geçişleri dışında pek aksiyon olmadı. Bottas ilk bölümde Hamilton'a yakın bir tempo tuttururken, McLaren de Ferrari'den bir nebze hızlıydı. İlk başta Button için muhtemel gözüken podyum Rosberg'in bir daha pite girmemesiyle gerçekleşmedi. Alonso iyi kalkarak 4. sıraya kadar çıkarken, Magnussen startta çok iyi iş çıkardı ve ilerleyen birkaç turda da Vergne'i geçerek İspanyol'u izledi ilk pitlere kadar. Diğer yandan Toro Rosso göründüğü kadar hızlı olmadığı anlaşılırken iki pilotuyla sürekli yer kaybettiler. RBR de cumartesiye göre daha iyiydi.

Pitlerin başlamasının ardından gözler Rosberg'in pozisyonuna çevrildi. Böyle giderse Rosberg podyuma çıkacaktı. Öyle de oldu, Button Rosberg'in arkasında çıktı. Herkes Rosberg'in ne zaman tekrar pite gireceğini hesaplarken o daha eski lastiklerle Bottas'ı bile geçti. Evet arada 20 turluk lastik farkı vardı ama bu pistte lastiğin ömrü çok uzun olduğu için fark 2-3 turluk gibiydi. Mercedes'in aracı da oldukça güçlü olduğu için lastik dezavantajı neredeyse görünmez oldu ve Bottas Rosberg'i zorlayamadı. Alman pilot herkes gibi tek pitle yarışı bitirerek hasarı minimuma indirdi.

Rosberg demişken Almanya GP'den beri yarış kazanamadığı hatırlatalım. Hamilton gibi birini şampiyonada geçmek için pazar günleri daha az hata yapmak gerekiyor. Macaristan, Belçika, İtalya, Japonya ve en son da Rusya GP Rosberg için pek iyi geçmedi, kendi standartlarına göre de kötü yarışlardı aslında. Hamilton'ı sıralamalarda bu kadar zorlayabiliyorken puan olarak geride olması hiç iyiye işaret değil. Şayet Button veya Alonso cumartesi günleri Rosberg kadar güçlü olabilse Hamilton'a bu kadar puan vermezlerdi.

Önümüzde 3, puan olarak 4 yarış var. İkili arasındaki fark 17, Amerika'daki yarışları birerleş alsalar Hamilton'a bu fark son yarışta yetebilir. Rosberg'in şampiyon olması için iki yarışta da Hamilton'ın önünde olmasa gerekiyor. Hamilton ise iki yarışta da Rosberg'in önünde bitirirse son yarış oldukça kolay olabilir. Önümüzdeki üç yarış artık Williams'ın Monza veya Soçi gibi öne çıkabileceği pistler de değil. Yani herhangi bir sorun olsa bile son yarışta olduğu gibi Hamilton veya Rosberg'in yarışları ikinci bitirmesi pek zor değil.





Yarışın %99'u.





Bu mücadele dışında, Ricciardo'nun sene sonunda ödülü garanti gibi. Alonso 141 puanla uzun zaman sonra şampiyonada 6. sırada. 2009'dan bu yana en kötü sırası fakat 4. Bottas'ın 145, 5. Vettel'in de 143 puanı var. Diğer yandan takımlarda en yakın McLaren ve Force India. Aralarında 20 puan fark var ama McLaren uzun süredir Force India'dan belirgin şekilde iyi. Button Rusya GP sonrası Ferrari ile 43 puan fark kapanabilir dedi lakin McLaren gelişti gelişmesine de de kalan üç pistte bu kadar rahat olamayabilirler. Mercedes'in takımlar şampiyonluğu kazandığı yarış itibariyle şampiyonalarda durumlar böyle. Temennimiz pilotlarda şampiyonluğun son yarışa kalması, çünkü onun tadı hiçbir şeyde yok. Ve biz 2006, 2008, 2010, 2012 yıllarında olduğu gibi çift yıllarda şampiyonluğun son yarışa taşınmasına alıştık.

16 Ekim 2014 Perşembe

2014'ün En Güzel Turu : Vuelta a España

2012 ve 2013 Vuelta'nın ardından 2014'ün Vuelta'sı da sezonun en çekişmeli geçen büyük turu oldu. Oldu olmasına da hep biraz gölgede kalıyor İspanyolların turu. Bisikletin de kendine göre bir dünyası var, yani Tour de France her ne olursa olsun hep gözde. Gerçi bunu anlatmak niyetim değildi ama özellikle son 3 yıldır Tour ne liderlik çekişmesi açısında ne kadar kısır geçiyorsa Vuelta da bir o kadar heyecanlı oldu Hele bu seneki mücadele uzun zaman hatırlanacaktır. Biz şimdi ağustosun ortalarına gidelim.

En büyük favoriler Quintana ve Froome iken, Valverde formsuz, Rodriguez şüpheli ve Contador katılmıyor diye biliyorken bir sabah El Pistelero'nun üç haftalık Vuelta'ya katılacağını öğrendik büyük bir şaşkınlıkla.Tahminler ve İspanyolun açıklamaları Genel Klasmandan(GK) ziyade etap galibiyetiydi, ben de öyle düşünüyordum. Yine de 5 büyük favori insanın ağzını sulandırmıyor değildi. İspanya Turu'na yine takım zamana karşı ile başladık ve klasikleşmiş bir Movistar zaferi gördük ilk etapta.

Etaplar ciddileşirken Contador'un aslında o kadar kötü olmadığını ve Quintana'nın da o kadar iyi olmadığını gördük. Quintana da geçen sene Nibali gibi Giro'dan sonra pek forma giremedi sanki. Aslında TT'ye gelmeden dağlarda Contador optimum performansı sergilemişti. Her tırmanışta bir favori az da olsa geride kalırken Contador hep önde kalmıştı. Quintana'nın 3 sn önde olması ilk etapta kazanılan takım zamana karşıdan (TTT) kazandığı saniyelerle olmuştu biraz da. Contador 2 sene önce olduğu gibi yine çok iyi bir zamana karşı ile güçlü olduğunu göstermişti. 2012'de Froome ile en büyük aday gözükürken, İngiliz o etapta bekleneni verememiş ve Tour'daki domestikliğin yorgunluğu baskın gelmişti. O etaptan sonra da liderlik mücadelesinden uzakta kalmıştı.

TT demişken Quintana'nın kötü kazası ve diğer etapta da yine kaza yaparak yarış dışı kalması turun önemli anlarındandı. Quintana çok güçlü değildi ve bence kazanamayacaktı yine ama yarış dışı kalması muhtemel podyuma mal olmuş olabilir. Kolombiyalı için daha 24 yaşında Tour baskısına girmeden Giro'yu kazanması onun için büyük bir avantaj. Şöyle ki; artık büyük tur kazananı, daha tecrübeli ve Tour'a hem mental hem fiziksel olarak daha güçlü gidebilir. Genç Fransızlar gibi medyadan da çekmedi. Ayrıca takım Valverde'ye son bir şans verdi Tour için ve o da bunu hiç iyi kullanamadı. Vuelta'yı kazanamasa da Quintana'nın geleceği adına harika bir sezon geçti. Hep diyoruz ama yine diyelim; seneye Tour harika olabilir!



Quintana için her şey güzel başlamıştı.































TT'de liderliği alan Contador ileriki etaplarda mayoyu öncelikle Valverde'ye karşı korumak zorundaydı. İspanyol ilginçtir Tour yorgunluğuna rağmen burada daha formdaydı. Zaten Movistar'da önemli ağırlığı var, yeni sözleşme de imzaladı. Bu seneki tek günlük performansıyla beraber, 2015'ten itibaren klasiklere ve Vuelta'ya odaklanması geleceği adına en uygun opsiyon gibi. Vuelta bonus puanlarıyla Valverde ve Rodriguez'e çok uyan bir tur. El Purito'nun 2012'deki güçlü formunun yanında Vuelta'nın bu özelliği de baya yardım etmişti. Düz sprinterlere uygun nadir etaplar dışında, geçiş etaplarında bile son birkaç km'deki eğimler bu iki İspanyola çok uyuyor. Zaten ikisi de önemli bonuslar elde etti. Contador ve Froome ancak belirgin farklar oluşturduğu etaplarda bonusları alabilmişti. 2. haftanın sonundaki pazartesi günü yapılan etapta Froome bu sefer iyi gözüktü ve Contador'la beraber diğerlerini silkeledi. Froome uzun süre Contador'u düşürmeye çalıştı, aslında Contador da pek iyi gözükmüyordu ama son km'ye kadar direndi ve sonunda atağını yaparak etabı ve 10 sn bonusu aldı, yarışı da kopardığı an bu 16. etaptı.

Contador'un Froome karşı bu taktiği Dauphine'de de uygulamış, hatta Contador daha Nibali falan dökülmeden tamamen Froome'a odaklanmıştı. Sonuna kadar Froome düşüremişti lakin Froome etabı almıştı. 2014 Vuelta, 2015 Tour için de önemli ipuçları içeriyor bu yönden. İyi bir Froome'n TT'de Contador'dan bir nebze daha iyi olduğu biliniyor, zaten o da son günlerde 2015 için Alberto'yu TT'de geçmem lazım demiş. Eğer 2015 beklendiği kadar heyecanlı geçerse ikili arasında ufak detaylar yarışı belirler, hatta TT'nin hangi etapta olacağı bile çok kritik çünkü eğer ikisi de formda olursa birbirlerini düşürmeleri çok zor oluyor ve önde olan sadece savunma yapması yeterli olduğu için günbegün mental olarak daha güçlü hale geliyor.

16. etap üç günlük dağlık etabın sonuncusuydu. Önceki günlerde Froomey pek iyi gözükmemiş ama belli bir tempoda çıkarak kaybı minimum tutmuştu. Contador da vatandaşlarına kızarak Froome'u düşürmeliydik, ileride ben değil, siz pişman olacaksınız diye uyarıyordu. Bunda Contador'un zeki bir bisikletçi olmasının yanında bence biraz da Kenyalı sporcunun 2013 Tour'da gösterdiği insanüstü performans da etkili. Froomey insanların gözünü fena halde korkutmuş durumda, bu sene o kadar formda olmasa bile Tour öncesi birçoklarına göre Contador'un bir adım önündeydi.

Alberto'ya gelirsek. Şu an 32 yaşında, geçen seneki kötü performansı ve doping cezası sonrasında eskiyi aratması ona karşı şüphelerin artmasına yol açmıştı. 2014 hem yaş hem de form olarak Tour galibiyeti için belki de en önemli şanstı. Kazasından sonra hem Tour galibiyeti için üzülmüştüm, ayrıca sakatlığını ağırlığını öğrenince Vuelta için de ayrı üzülmüştüm. Contador sadece mental olarak değil güç olarak da iyi durumda olduğunu gösterdi bu turda. Kariyerinin çok kritik bir noktasında geldi Vuelta galibiyeti. Güçlü bir takımda ve 3 yıl daha ciddi aday olabilir Tour için. Ayrıca büyük tur galibiyetleri sayısında da önemli isimlere yaklaştı. Contador'un Giro, Vuelta ve Tour'u en az birer kere daha kazanacağını inanıyorum.

Hem Vuelta'yı hem de favorileri genel olarak değerlendirdik galiba. Son haftada ise Froome son hamlesini yaptı 20. etapta. Yine Valverde ve Rodriguez kaldılar, Froome son 5 km'de önemli ataklar yaptı ve hepsi de Contador'un klasik danslarıyla karşılık buldu. İki farklı stil çarpıştı ve bu sefer klasik stil, Contador'unki kazandı. Zaten bu sefer Froome etapları hep ayağa kalkarak yaptı. Froomey'in geçen seneki üstün formuna biraz da Contador'un gerçekten kötü olması, Quintana'nın da gereksiz atakları yardımcı olmuştu. Team Sky'ın da artık itici gelen tarzıyla yenilmez olmuşlardı. Bu sene antrenman metotlarını değiştiren Contador, 20. etapta da 16. etapla aynı taktiği kullanarak son km'de atağını yaptı ve 2 önemli etap kazanarak 2014 Vuelta'yı kazandı. Böylelikle son TT etabı da biraz formalite oldu.




2014 Vuelta'nın en hatırlanacak fotoğrafı


























Aru'yu da unutmadık. Erken yaşta birçok etapta öndeki çok güçlü GK adaylarıyla baş başa kaldı. Tam anlamıyla gelecek için mesaj verdi. Yaşına göre müthiş performans sergiledi. Sadece 4.48 gerisinde bitirdi Contador'un. Seneye muhtemelen Nibali'ye yardım edecek, ondan sonrası için önü açık. Gerçi son haberler Giro'da lider de olabileceğini söylüyor.

2014 Vuelta Bisikletin GK anlamında en büyük iki isminin çarpıştığı bir tur oldu. Contador ve Froome henüz tam anlamıyla birbirlerine karşı mücadele edemediler yine de. 2013 Tour'da Contador çok formsuzdu, 2014 Vuelta'da ise ikisi de sakatlıktan yeni çıkmıştı. 2014 sezonu büyük turlar açısından çok ilginç geçti, çok uzun zaman sonra Tour'un en büyük favorileri kazayla yarış dışı kaldı. İtiraf etmek gerekirse ikisi dışında başka birinin Tour'u kazanma olasalığını %2'den fazla değil diye düşünüyordum. İnşallah seneye o merakla beklediğimiz epik mücadeleler olur büyük isimler arasında. Bu arada Eurosport'un D-Smart'a dönmesini istiyoruz, bu dileğimiz ilgililere ulaşır belki, vallahi yarışları izleyecem diye anam ağladı bu sene, sonraki yazıda görüşmek üzere.

29 Eylül 2014 Pazartesi

Alonso, Ferrari, McLaren ve Daha Bir Sürü Şey

2 sene önce yine bir Singapur GP sonrası Formula 1'in dengeleri değişmişti. Hamilton belki o yarışı kazansa ve sezon sonu şampiyon olsa bugün McLaren koltuğunda, belki de Schumi.. Açıkçası bu cümleye başlamadan Schumi hakkında hiçbir şey geçmemişti aklımdan..Hamilton'ın o gün kararı vermesi gibi benim de bu cümleyi yazmam tesadüf değil demek ki. Nasipten ötesi yok.

Hamilton'ın o günkü kararı ne kadar amatörse Alonso bir o kadar profesyonelce davranıyor, herhangi birini övmek için söylemiyoruz, sonuçta her ikisinin de tarzları farklı, hatta birbirine zıt. Lewis o gün Mercedes'e geçerken 2013 aracıyla sürünmeyi göze almıştı, çünkü gridin en hızlı aracından o günkü koşullarda Sauber'den de yavaş bir takıma gidecekti. Mercedes'in özellikle 2012'deki başarısızlıktan sonra Toyota, Honda, BMW'de olduğu gibi 'çok para harcayıp hiçbir şey başaramayan' üretici takımlar mezarlığında yerini birkaç sene içerisinde bulacağı gibi bir algı da vardı, Daimler yönetim kurulunda çekilelim diyenlerin sayısı artıyordu ve muhtemelen 2014 onlar için son şanstı. Oysa Mercedes Honda'dan devraldığı 'loser' kimliğinden kurtularak çok önemli iş başardı ve şu an her anlamda gridin en iyi aracına sahipler. Yine de 2013'teki başarı 2014'ten daha fazla şaşırtıyor insanı.




2012 Singapur GP




Fernando Alonso ve Ferrari ilişkisi ise 2013'te İspanyol pilotun RBR ile görüşmesi ile büyük yara aldı. Ferrari sırf buna karşılık vermek için en önemli ilkelerinden birini bırakıp iki şampiyon pilotla yarışma kararı almıştı. Gerçi bu da Alonso'yu durduramadı ve Kimi Raikkonen şimdilik Massa'dan daha fazla zorlamadı Alonso'yu. 5. yılında da istediği araca sahip olamayan Alonso artık yeter, söz milletin dedi.

McLaren'in 2013'deki başarısızlığı takımda ve gridde büyük bir güven sarsıntısı meydana getirdi. Şunu tekrar belirtelim ki, 2012'deki aracı herhangi bir takıma verseniz 2013'de RBR'un arkasından güle oynaya 2. olabilirdi ama McLaren daha zor bir yolu tercih etti. Whitmarsh'ın bu kararı neden aldığını anlamak gerçekten zor. Belki de 2014'de nasıl olsa başarılı olamayız diye baskın araç üretmek istediler. Bunu herkese anlatamayız ama 2013'deki başarısızlığın sebebinin MP4-27'yi çöpe atıp 2013'e yeni bir araçla başlamak olduğunu F1'i uzun zamandır izleyen kitle rahatlıkla anlayabilir diye düşünüyoruz. Horner'ın da dediği gibi kimse bir gecede cahil olmaz. Peki bunu niye anlattık; Alonso'ya dönelim.

Aslında geçen sene sona yaklaşan Alonso-Ferrari ilişkisi daha erken bitebilirdi, bitmemesinin nedeni Alonso'nun McLaren'in iyi bir araç üreteceğine zor inanması. Eğer 2013'te McLaren yukarıda anlattığımız çılgınlığı yapmayıp başarılı olsaydı, bu seneki başarısızlık Mercedes'in ana takımı olmamaya bağlanabilirdi ve Alonso içi daha rahat bir şekilde Woking'e gidebilirdi.



2007'den kalan nadir güzel anlardan




Tekrar dönelim Ferrari'ye. James Allison şasi ve motorun koordineli bir şekilde yürütülmesinden sorumlu müdür oldu, neyse artık o.* Ferrari birkaç sene önce de Pat Fry ile yeniden yapılanıyordu, 2 sene önce İngiliz teknik adam yeni atamaların yapıldığı ve bunların meyvesini yakında vereceğini söylüyordu. Şimdi de aslında kimin teknik patron olduğu belli olmayan bir yapıda Fry ve Allison Matiacci'nin altında çalışıyorlar. Gönderilenler arasında motordan sorumlu Marmorini, Domenicali ve Montezemelo var. Montezemelo'nun gönderilişi tünelin sonundaki ışık olabilir. 2010'da Chris Dyer'ın, 2011'de Aldo Costa'nun gönderilmesinde baş aktör olduğu düşünülen kişi, yani bizim futbol yöneticileri gibi kısa vadede tepkileri dindirmek için önemli hatalar yapan Luca gitti.

Bu yazıda normalden iddialı konuştuk, o zaman devam edelim. Formula 1'de Newey hariç hiçbir teknik adam önemli farklar oluşturamaz. O bile McLaren'de, RBR'de başarılı olurken belli zaman bekledi. Ferrari'nin üst yönetimi çok güven vermiyor, Bob Bell ya da Brawn gelip de Matiacci'nin de başkan olması Ferrari için en iyi opsiyon gibi duruyor.

Formula 1'de elinizde konuşmak için veri oldukça sınırlıdır. Bu yüzden, özellikle Ferrari'nin bu seneki motor tercihinde niye küçük motor istediğini anlamak güç. Motorların önemli olacağı bir yılda motoru riske atıp aerodinamikten kazanmak kimin fikriydi gerçekten merak ediyoruz. Böyle bir riske niye girdiler, düşünüyorum bulamıyorum, bir fikri olan varsa gerçekten söylesin. Motor gücü konusunda sıkıntı yaşasalar da bu sene aerodinamik anlamda biraz daha ön gruba yakınlar. Ferrari'nin gerçekten aeroda ilerlediğini ancak gelecek sene rahatlıkla söyleyebiliriz. Seneye motorlar da birbirine yaklaşacaktır. Ferrari nedense ümit veriyor fakat küçük motor olayı kafamızı kurcalıyor.

McLaren'e gelirsek, İngiltere'de durumlar karışık. Takım patronluğundan, alt kademelere ve pilotlara kadar. Lakin bu karmaşa o kadar kötü huylu değil. Ron Dennis takımın kontrolü ele geçirdikten sonra kendisiyle uyumlu çalışması zor olan Whitmarsh'ı gönderdi (bizdeki Erdoğan-Gül olayı aslında buna en iyi örnek). Bouiller açık olarak denmese de takımın pistteki patronu. Aslında Whitmarsh'dan sonra Jonathan Neala ya da Tim Goss ya da başka büyük bir kellenin daha gitmesini bekliyorduk ama olmadı. 2013'te McLaren Lotus ve Sauber'den Prodromou kadar büyük olmasa da bazı transferler de yaptı. Yani Woking'de de yeni bir yapılanma var.




2014'ün kazanan motoru.





Alonso'yu ikna eden de Honda ve bu yapılanma olabilir. Burdan biraz da şu sonuç çıkıyor; Alonso'nun 2015'ten de vazgeçmesi. Honda her ne kadar para harcasa da rakipleri 1 yıl önemli bilgiler elde etmiş olacak. Başa güreşen bir takım olmaları hiç kolay değil. Diğer yandan rakipler gelişme yasağından sonra Mercedes'in motorunu kopyalayamadılar, motor konusunda 2014'deki gibi büyük farkları bir daha görmemiz zor olacaktır, bu da bir avantaj Honda için. McLaren Honda projesinde para ve adanmışlık artı yönler, yeni motorlara bir sene geç başlamak ise önemli bir eksi yön gibi duruyor.

Renault'un bu seneki başarısızlığından örnek verirsek, Fransızların muhtemelen ne Mercedes kadar şevkleri var ne de onlar kadar para harcamaya istekliler. Ferrari'nin ise niye daha az güç üreten ve daha ağır bir motor ürettiğini ise bilemiyoruz. Honda'nın turbo konusundaki tecrübesi, isteği 2015'te olmasa da 2016'da önemli başarıları getirebilir. McLaren de RBR egemenliğindeki geçen yıllarda Newey'in araçlarına en yakın aracı üreten takımdı ama çok fazla iniş çıkış gösterdi, en güzel örneği de 2012 sezonudur. Takımın güçlü rüzgar tüneliyle aerodinamik anlamda Ferrari'ye göre üstünlüğü var ve belki genel olarak teknik yapıda daha iyiler. Alonso'da bu bilgilerden daha fazla olduğu muhakkak. Ayrıca McLaren Ferrari'ye göre daha yenilikçi ve agresif. Ferrari'nin yıllardır tasarım konusunda çok tutucu davranıldığı bilinirken, McLaren 2009, 2010 ve 2012 aracını çöpe atmaktan çekinmedi ve ertesi senelere yeni araçlarla başladı. Hepimizin izlediği gibi bazen olumlu bazen de olumsuz sonuçlar verdi bu kararlar. Alonso'nun Lotus, RBR ya da Mercedes'e transferi konusunu ise pek gerçekçi bulmadığımızdan değerlendirmedik.

Alonso'nun her şey bir kenara Ferrari hikayesinin bittiğini hissedip, yeni bir başlangıç yapmak istemiş de oalbilir. Son ihtimal, McLaren'in Specialized tarafından üretilen S-Works bisikletleri ile Alonso'yu kandırması. Bilindiği gibi bu bisikletlerin geliştirilmesinde McLaren'in de payı var, özellikle kask teknolojisinde beraber önemli işler yaptılar. Ayrıca Alonso hamlesiyle McLaren'e Movistar ya da daha güçlü bir şekilde Santander sponsorlukları da gelebilir.

Madem bu konulara daldık, motorlardan bahsetmemek olmaz. Önceden belirttiğimiz gibi 2015'te Ferrari ve Renault önceki hatalardan ders çıkarıp, Mercedes'e daha fazla yaklaşacaktır, muhtemelen 2014'deki gibi motorlar bir daha önemli farklar oluşturmayacaktır. Aynı şekilde takımların şaside de Mercedes'e yakınlaşması bizleri şaşırtmaz. Geçmişteki bazı örnekler gibi Mercedes'in W05'i birkaç sene şampiyonluğa oynayabilecek bir araç. RBR'nin Mercedes'e yakınlaşacağını gönül rahatlığıyla söyleyebiliyoruz. Ferrari konuştuğumuz gibi muallak, aynı şekilde McLaren de. Williams ise asıl sınavını 2015'te verecek. Bu beşlinin farklarının azalması en muhtemel seçenek gibi duruyor ve gelecek yıllar şampiyonluk açısından çok daha renkli geçebilir. Lotus'un da bu seneki kadar kötü olmayacağı da %99.9 söyleyebiliriz.



Jenson Button seneye gridde olacak mı ?




Pilot pazarına ise Alonso'nun takım değiştirmesi domino etkisi yapabilir. Ferrari'nin 2016 için Vettel ya da Hamilton'ın istediği biliniyor, bilinmesine de gerek yok, en mantıklı seçenekler onlar. Raikkonen emeklilik konusunda o kadar net konuşmadı son açıklamasında, onun 2015'teki performansı kritik olacaktır. Aynı şekilde Alonso'nun yerine geçecek kişinin de. En büyük aday Bianchi gibi duruyor. Hamilton'ın Mercedes'te mutlu olmadığı da konuşulan diğer konulardan. Yine de Hamilton'ın durumu belli olmaz, şampiyon olursa devam edebilir. 2016 için Rosberg ve Ricciardo haricinde önemli değişiklikler olabilir. Olası bir Vettel transferinde RBR Ricciardo-Kyvat ikilisine güvenmeyip transferde agresifleşebilir. 2012'de Hamilton'ın transferi beklenen domino etkisini yapamamıştı, Alonso transferi ise 2016'da bu hareketin öncüsü olabilir. Gerçi Bottas'ı unuttuk ama onu Williams'ta kabul ediverelim. Sonuçta hem pistte hem de pist dışında bizi güzel mücadeleler bekliyor, yeter ki Fia, Bernie ve saz arkadaşları bizi saçma kurallarla uğraştırmasınlar..

* Ferrari'nin organizasyon şeması konusunda daha net bilgisi olanlar bizimle paylaşabilirse çok yararlı olabilir.

** Alonso Ferrari'den ayrılmazsa bu yazıyı o kadar ciddiye almayın.

17 Eylül 2014 Çarşamba

Sosyal Medyada Formula 1 - Facebook 2014

100. yazımız sosyal medyaya kısmetmiş. Evet, sosyal medya önemini korur ve büyürken, hatta dallanıp budaklanırken Formula 1'in hala resmi bir facebook hesabı yok. Biz bu araştırmaya 2 yıl öncesinde başlamıştık ve o günden bugüne bile takımların, pilotların fan sayılarında kayda değer artışlar oldu. Bu artışların bazıları da oldukça şaşırtıcıydı, birazdan göreceksiniz zaten.

Biz Formula 1'in bu konudaki eksikliklerini konuşalım az daha. Mercedes imparatorluğunun başındaki Dieter Zetsche ve Mallya gibi önemli isimler F1'in pazarlama ve sosyal medyadaki eksikliğinden bahsettiler. Belki zamanla daha fazla konuşulur bunlar ama 2014'ün son çeyreğine gelmişken ve mahallemizdeki bakkalın bile fan sayfası varken sürekli marka değeri diye yırtınan F1'in bu konudaki pasifliği kelimelerle anlatılmaz. Nacizane fikrimiz F1'in hala adam akıllı yönetilememesi, yani tek bir adamın böylesine önemli bir organizasyonu yönetme çabası. Üstelik bu sene mobil modaya uyacağız derken live timing'i mahvettiler. Biz Türkler olarak böyle saçma sapan işlere alışığız da Avrupalı'lar bunlara nasıl dayanıyor bilemiyoruz, gerçi azalan reytingler pek dayanmadıklarının göstergesi.

Facebook'ta Formula 1 hesaplarını izlerken takımların fan sayılarını izlemek nispeten daha kolay oluyor. Hepsinin geçen sene orijinal sayfası zaten vardı, sadece Ferrari adam akıllı bir sayfa sayfa açıp inanılmaz bir yükseliş gerçekleşti. Yine de bazı anormallikler var, önce sayılara bir bakalım :




Devasa artışlar hemen göze çarpıyor değil mi ?



Takımların hemen hepsinde önemli artışlar kolaylıkla göze çarpıyor. Hepsi de %100'ün üzerinde artış sağlamış durumda. Artışların sebeplerini az çok tahmin etsek de özellikle Mercedes'in artışında bir gariplik mevcut. Sanmayın ki Mercedes liderliği bu sene pistteki üstün performansıyla kazandı. 2013'ün sonuna doğru Mercedes inanılmaz bir yükselişle fan sayısını artırdı. Buradaki garipliği çok uğraşsak da çözemedik. Bu arada Mercedes'le en çok etkileşim gösteren (facebook bunu kullanıyor, ne demek istiyorsa) şehir Kahire. Red Bull'un Melbourne, Ferrari'nin Meksiko City, McLaren'in Londra. Mercedes'in bu noktada da bir garipliği söz konusu.

Takımların bu yükselişi Formula 1'in Facebook'taki yükselişinin de işareti olabilir. 2013'ün ortalaması 290 binken takımların 2014'teki beğeni alma ortalaması 2 milyon. Yani %600'den fazla bir yükseliş var. Listedeki diğer ilginç nokta da hiçbir takımın geçen seneki sırasında olmaması. Mercedes ve Ferrari'nin yükselişi de hemen göze çarpıyor.








Pilotlar konusu ise biraz karışık. Kiminin hesabı orijinal, kimisi fake, kiminin ne olduğu belli değil. Normalde yıldan yıla az da olsa artış mutlaka olur fakat aşağıdaki tabloda azalmalar da var. Tabloya bakıp sonra açıklayalım durumu.








Öncelikle geçen senelerin aksine bu sefer sadece orijinal hesapları dikkate aldık yoksa işin cıvığı çıkıyor. Bu yüzden Sebastian Vettel, Felipe Massa gibi pilotların hesabı yok. Ayrıca geçen sezon yarışıp bu sezon koltuk bulamayanları da listeye ekledik. Geçen sene çaylakları ayrı bir listeye almıştık, bu sene onları da ana tabloya aldık. Evet 80'lerin gridine döndü 27 kişilik liste ama olsun. Belki bu rakamlar Caterham'ın yeni bir girişimiyle artabilir. Bütün pilotların adam akıllı hesabı olsa F1'in gerçek anlamda sosyal medya ve internet gücünü daha rahat test edebilirdik.

İlk iki sıradaki isimler bizi şaşırtmasa da sonraki sıralama biraz yadırgatabilir sizleri. Schumi'yi bir kenara koyarsak Hamilton, Alonso, Vettel ve Raikkonen'in en büyük taraftar kitlesine sahip olduğu hepimizin kabulüdür galiba. Vettel'in geçen seneler fake hesabı 1,5 milyona yakındı, bu sene o sayfayı bulamadık mesela. Ayrıca gridin ortalarından birçok pilot orijinal sayfalarını açmış galiba. Sayfaları yönetmek de bir hesaba sahip olmak kadar önemli. Max Chilton'un 93 bin 'like'ı varken Bianchi'nin sadece 7 binde kalması bunun en önemli işareti galiba. Tabi İngilizlerin bu spordaki etkisini unutmayalım bunu söylerken. Geçen senelerde f1fanatic sitesi, üyelerinden en çok Jenson Button taraftarı olduğu ilan etmişti.


Hamilton bu sene #TEAMLH'i kullanıyor.



Diğer önemli nokta ise Formula 1 taraftarlarının sadece hayran olduğu takımı ve pilotu değil, birçok sayfayı beraber takip etmesi. Futbolun aksine sadece kendi takımını değil, rakip takımı bile takip edebiliyor. Emin olmak isteyen F1 ve futbolu takip eden arkadaşlarının takip ettikleri sayfaları karşılaştırabilir. Velhasıl kelam, Formula 1 yönetiminin sosyal medya konusunda alması gereken önemli bir yol var ve daha kötüsü bunun pek farkında değillermiş gibi görünüyor.



Not : Sayılar 16.09.2014 saat 23 civarında alınmıştır, geçmiş senelerdeki sayılar ise 2012 ve 2013 Temmuz aylarının istatistikleridir. Geçen seneki araştırmaya bakmak isteyenler bu linkten ulaşabilir.
















































                                                                                                                                                                                    

1 Ağustos 2014 Cuma

2014 Sezon Ortası Analizi : 1




























Formula 1'in en çok beklenen kural değişikliği ile beraber 2014 sezonu için kollar neredeyse 3 yıl önce
sıvanmaya başlanmıştı. Belki de fazla edebiyat yapmadan dağ fare doğurdu diyelim. 4 yıldır şikayet edilen Red Bull üstünlüğünden bile daha baskın bir araçla karşımıza çıktı Mercedes. Dağ bayır, düzlük viraj her anlamda en iyiler. Bu noktada F1'in, özellikle kuralları değiştirenlerin Mercedes'e büyük bir borcu var. Bu baskın araç Red Bull'da hele de Ferrari'de olsaydı şampiyon şimdiden belli, motor sesinden rahatsız olan taraftarlarla beraber spor iyice dibe çökebilirdi. Mercedes'in de Macaristan'daki gibi sıkıntıları olsa da sağlamaya çalıştıkları rekabet Formula 1'i bu sene ayakta tutan şey oldu, umarım son yarışa kadar devam eder.

Sezon bundan sonra genelde olduğu gibi daha gerilimli olacaktır, hele de son yarış. Şampiyonluk yarışı kızışmaya devam ederse diğer şeyleri pek önemsememeye devam edebiliriz. Şampiyonluk dışında pilotlarda Ricciardo 3.'lük için şanslı duruyor, Alonso istikrarı ve Bottas Williams'ın artan hızıyla beraber diğer büyük adaylar. Bunun yanında takımlarda Red Bull ikincilik koltuğu için şanslı olsa da 3.'lük için Williams, Ferrari hatta Force India ve McLaren'in şansları var. Diğer merak edilen ise Marussia'nın takımlarda 9.'luğu kurtarma şansı. Sauber'in 3 puan alması Marussia'yı geçmesi yeterli olacaktır. Sezonun ikinci yarısı dayanıklılık da önemli olacak. Renault hızda sorun yaşadığı gibi dayanıklılıkta da sorunları var. Şimdiden bazı parçalarda limitteler. Bakalım fazla motor ve parça kullanımından verilmesi muhtemel cezalar şampiyonayı nasıl etkileyecek. Şimdi takımları sırayla ele alalım.



Mercedes 

2014'ün en iyi takımı Mercedes şampiyonaya da büyük anlamda yön veriyor. Bazı aksilikler olmazsa 11 pol ve galibiyetin hepsini kazanabilirlerdi. Avusturya, Kanada ve Macaristan'da birer fireleri oldu. Bu anlamda da MP4/4'ün rekorunu da kaçırmış oldular. Hamilton sene boyunca daha çok sorunlarla boğuşurken Rosberg daha sakin bir sezon geçirdi. Ayrıca geçen sezon Malezya'da Rosberg'e yaptığını bu sezon da Hamilton'a yapabilir takım. Her ne kadar Mercedes'i sürücüleri yarıştırma konusunda övsek de Rosberg'le yapılan yüksek meblağlı sözleşme takımdaki rüzgarın biraz değiştiğini gösteriyor. Hamilton 2011'de yaşanılanlardan sonra öz evlat olmasına rağmen McLaren'deki gücünü kaybetmişti, şimdi de üvey evlat olmasa da Mercedes'in daha bir öz evladına karşı savaşıyor. Neyse, işin spekülasyon kısmını çok konuştuk.





Hamilton'ın ilk yarışta yarış dışı kalmasından sonra üst üste 4 defa kazanması rüzgarı onun yönüne çevirmişti. Monaco'ya tam bir Hollywood starı gibi giden Hamilton Rosberg'in cumartesi günü yaptığı şikeli hareketten sonra kontrolü kaybetmiş ve rüzgarını kaybetmişti, aslına bakarsanız halen o olayın etkisinde diyebiliriz. İkili arasındaki rekabette Bahreyn, Kanada ve İngiltere kritik yarışlardı. Bahreyn'de polü alan Rosberg ilk virajda yerini kaybetmiş, yarışta da sürekli zorlamasına rağmen Hamilton yer vermemişti. Rosberg'in ilk 5 yarışta en formda olduğu yarışta bile Hamilton'ı geçememesi onu adına önemli bir dezavantajdı. İkinci dönüm noktamız Hamilton'ın en güçlü olduğu iki pistten biriydi. Monaco'dan sonra herkesin Hamilton'ın favori pistinde Rosberg'i paramparça edeceğini düşünüyordu, biz de. Rosberg hakkında düşüncelerimizin değişmesinde en önemli yarış Kanada oldu belki de. Yarışta önde olmasının avantajıyla fren sorunundan daha az etkilendi, yani Kanada'da kazanılan 18 puan sadece şansla gelmedi. Kanada'dan sonra Avusturya ve İngiltere'de Hamilton kendi hatalarıyla, Almanya ve Macaristan'da ise dayanıklılık sorunları yüzünden tam anlamıyla bir savaş olmadı ikili arasında. Bu yüzden Rosberg'in cumartesi günleri 7-4'lük üstünlüğü bir anlam taşımıyor pek fazla. Belki son iki yarışı çıkarırsak 5-4'lük bir Rosberg üstünlüğü var diyebiliriz. 

İngiltere'de Rosberg'in galibiyete giderken yarış dışı kalmasıyla iki pilot da muhtemel 25 puandan olarak durum eşitlenmişti lakin Hamilton'ın yaşadıklarıyla Rosberg yine avantaj kazandı. Son iki yarıştaki olaylar olmasa Hamilton 3-4 puan önde veya geride olabilirdi. Rosberg geçen sene de sezonun ikinci yarısı Hamilton'a göre toparlanmıştı. Yine de Hamilton'ı geçmesi için ya cumartesi ya da pazar günü olağandışı şeylere ihtiyacı var. Son yarışı bir kenara koyarsak diğer 7 yarışta Rosberg'in 3 kere Hamilton'ı geçmesi gerek. Macaristan'da Hamilton'ın önünde biterse 7 yarışın 3'ü ona yetebilirdi. Rosberg'e son yarış öncesi 15 puan gerekli. Diğer türlü tek turda hala en hızlı Hamilton'a karşı işi zor. Sanırım bu kadar Mercedes yeter değil mi ?



Red Bull

Aslında en ilginç takım içi rekabet burada. Son dört senenin şampiyonu takıma yeni katılan Ricciardo karşısında çok zorlandı. Şu an Ricciardo hem cumartesi hem pazar hem de galibiyet ve podyum sayısında son şampiyondan daha iyi konumda. Açıkçası bu başarının sırrı son yarışlarda daha sık ifade edildiği gibi Vettel ve Ricciardo'nun yaklaşımında yatıyor. Vettel'in başarılı olması için daha fazla faktörün bir araya gelmesi gerek. Ricciardo ise daha çok büyük pilotlar gibi her türlü şartta araçtan maksimumu almaya çalışıyor. Vettel son yarışlarda biraz daha toparladı gibi, sezonun ikinci yarısı Ricciardo'yu daha fazla geçebilir ama sonuçta ortada son şampiyon için gerçekten vahim bir durum var. Üstelik Vettel'in Ricciardo'yu sıralamalarda geçtiği Kanada ve Macaristan'da takım arkadaşı yarış kazandı, İngiltere'de de Ricciardo podyuma çıkarken Vettel podyum dışı kaldı.






Takımın genel performansına bakarsak, sezon içi testlerde sıkıntı yaşasalar da ilk yarıştan itibaren en hızlı ikinci takım konumunu korudular. Avusturya'da Williams'ın hızı tek yarışlık mı diye düşünürken İngiliz takım formunu korudu ve Red Bull'u geçmiş gibi görünüyor. Üstelik Ferrari de var artık. Red Bull rakiplerinin aksine iki pilotuyla da daha düzenli puan alabiliyor. Ferrari ve Williams'la yaklaşık 80 puanlık farkı onlara yetebilir. Bu konuda onları en zorlayabilecek şey Renault motorları ve diğer aksamlar. Herhangi bir cezada 10 sıra geri düşebilecek RBR pilotları griddeki Mercedes motorlu takımların sayısını da düşünürsek önemli puanlar kaybedebilir. Red Bull'un Avusturya'dan itibaren sarsılan ikinciliği de pek normal değil. Acaba Newey yine büyük bir şeyin peşinde mi ?



Ferrari

Ferrari yine bildiğimiz gibi. Bir şeyler eksik. Yıllardır Formula 1 aero şampiyonasına döndü deyip şikayet edip motorların öne çıktığı sezonda bocalıyorlar. Burada basit bir başarısızlıktan ötesi var. Üstelik takım aero anlamında Mercedes veya RBR seviyesinde olmasa da önceki sezonlara göre iyileşmiş gibi. Ferrari'nin RBR gibi müşterisi olmadığı için aslında motorlarının ne kadar kötü olduğu konusunda fikrimiz pek yok. Yani Sauber ve Marussia Ferrari motorundan pek şikayet edecek halleri yok, Ferrari de bu konuda pek dürüst değil. Sanmayin ki sadece Renault motoru kötü. Bazı pistlerde zorlansalar da Williams ve RBR ile aralarında büyük bir fark yok.

Takım içi rekabet ise bu sene en çok konuşulan konu neredeyse Ferrari için. Alonso'nun inanılmaz üstünlüğü Raikkonen hakkında birçok dedikoduya neden oluyor. Takım pilotumuzun arkasındayız dese de her an her şey olabilir. Üstelik Bianchi'nin Macaristan'da Raikkonen'i geçerek Q2'ye kalması da basit bir tesadüf olmayabilir. Sıralamalarda Alonso'yu 2 kere geçen Raikkonen yarışların hepsinde Alonso'nun arkasında kaldı. %99 sezonun ikinci yarısı onun için daha iyi olacaktır, boş konuşmayı sevmeyen Fin pilotun açıklamalarından da bunu anlıyoruz. Kalan yarışlarda Alonso'yu yeterli derecede geçmesiyle 2015'te sürpriz görmeyebiliriz. Raikkonen'in performansı ilginç bir şekilde Alonso'nun kariyerini de belirleyebilir.





Hazır bu konuya girmişken dalalım isterseniz. Alonso McLaren söylentileri ayyuka çıkmış durumda, McLaren bu konuda çok istekliyken Alonso'nun tereddütleri olduğu açık. Adam zaten yavaş araçlardan yeterince çekti, bir hataya daha tahammülü yok. Alonso'nun geleceğini, Raikkonen'in performansı, Williams'ın hızı ve McLaren'in gelişmesi belirleyecektir. Raikkonen'in ve Williams'ın hızı takımlarda üçüncülük savaşı için dolayısıyla Alonso'nun sözleşmesinin fesh etmesi için, McLaren'in de gelişmesi İspanyol pilotu ikna etmek için önemli olacak.



Williams

Son yıllarda zikzaklı bir performans çizen Williams 2010 ve 2012'den sonra yine çift sayılı bir sezonda iyi iş çıkarıyor. Başarılarının sırrı sadece motor da değil üstelik. Takım aerodinamik anlamda da oldukça iyi ve bu güçleri sayesinde son yarışlarda en hızlı ikinci takım olmayı başardılar. Monaco, Macaristan gibi düşük hızdaki pistlerde zorlanıyorlar, sezonun geri kalanında Singapur hariç hızlarını koruyabilirler. Lakin hızlı araçla küçük takım gibi yarışıyorlar. Çok fazla hata ve kazaya karıştılar. Son yarıştaki çifte puanları sayarsak önümüzde 9 yarış var ve takım için ikincilik de mümkün, dördüncülük de. Podyum ve olası bir galibiyet takımın yeni sponsorlar bulmasını ve mevcut isim sponsorunu tutmasında yardımcı olacaktır.





İngiliz takımın elinde 2005'ten beri en iyi ikili var. İngiltere'ye kadar çok yakın geçen mücadelede Bottas son yarışlarda büyük üstünlük sağlamaya başladı. Sadece Massa'nın kazaları değil Bottas'ın da artan performansı bunda etkili oldu. Williams'ın performansı sadece kendilerini değil şampiyonayı da yakında etkileyecek. Mercedes'in şu anki hızıyla pistte tek geçemediği takım Williams. Almanya'da olduğu gibi Rosberg veya Hamilton Williams'ın arkasına düşerse puan farkı 7'den fazla artabilir herhangi bir yarışta. Sorun yaşayan bir Mercedes gerilere düştüğünde iki Williams'ın da arkasında bitirip kaybı 13 puana kadar da çıkabilir. Massa'nın performansı sadece takımını değil şampiyonanın genelini de etkileyecek.



Force India 

Bu kısımda McLaren'i inceliyor olabilirdik. İki takım arasında 2 puanlık fark Macaristan'da Button'ın aldığı 1 puanla 1'e indi sadece. Force India takım olarak Macaristan'da kötü olsalar da sezonun genelinde büyük takım gibi yarıştılar. Hızlı olmasalar da iyi puanlar almayı başardılar. Bunda Hulkenberg gibi komple bir pilotun ve Perez gibi lastiklere iyi davranabilen pilota sahip olmaları etkili oldu. Bu anlamda Williams'ın tam zıddı bir noktadalar.





Sezon ortasına kadar iyi iş çıkarsalar da sezonun ikinci yarısı McLaren'e geçilmeleri muhtemel. Çünkü takım McLaren dahil öndekilerle aynı hıza sahip değil. Son yarışlarda, özellikle sıralama turlarında net şekilde geride kalmaya başladılar. Takım 2011 ve 2013'te şampiyonada beşinciliği alamamıştı, bakalım bu yıl alabilecek mi ? Bu kez daha tecrübeli ve daha iyi pilotlarla sahipler.

Takım içi rekabette ise Hulkenberg'in üstünlüğü bulunuyor. Alman pilot sıralamalarda 9-2 önde olsa da Perez Buttonvari şekilde yarışlarda durumu toparlamayı başarıyor. Bahreyn'de takımın tek podyumunu elde ederken, Kanada'da neredeyse yarış galibiyetine gidiyordu. Avusturya'da araç yavaşken herkesten farklı bir taktikle iyi puanlar almıştı. Perez bunun gibi iyi yarışlar çıkarsa da Hulkenberg'in üstünlüğü çok açık. Üstelik sıralamalarda 9 kere Perez gibi iyi bir pilotu geçmek azımsanacak bir başarı değil. Bakalım Hulkenberg de seneye artan minimum ağırlıklarla beraber daha iyi bir takıma geçebilecek mi ?




 

21 Haziran 2014 Cumartesi

Cumartesi Savaşları - 1

  • Williams'ın 2, McLaren'in 1,5 ve Ferrari'nin 1 yıldır galibiyeti yok.
  • Williams'ın 2, McLaren'in 1,5 ve Ferrari'nin 2 yıldır polü yok.
  • Üç takımın da en son ne zaman duble yaptığını ise zaten hatırlayan yok.


Red Bull'un 2009'u da sayarsak 5 yıllık hakimiyeti ve bu sene de Mercedes dominasyonuyla Ferrari ve McLaren istatistiksel olarak da kötü duruma düştü. Bugün Williams en azından pol konusundaki istatistiğini düzeltti, umarım bugünkü ilk çizgi yarın podyum ve podyumlar olarak döner. Yazımızın konusu bu değildi ya, söylemek istedik.

Rosberg 4-4 Hamilton

Rosberg Monaco'da pek hoş şekilde olmasa da Hamilton rüzgarını kırdı ve iki yarıştır da Hamilton'ı geçmeyi başarıyor. Bugünkü 3.'lük pol kadar değerli ve sıralamalarda durumu 4-4'e getirdi. Rosberg'in Hamilton'i yenmesi için 19 yarışlık takvimde en az 8'i bulması gerekiyor. Evet çok garip bir tahmin oldu fakat Hamilton'ı toplamda geçmesi zor görünüyor. Hamilton polde başlayıp yarışı bitirdiği 3 yarışı da kazandı. İlk virajı önde döndüğü 4 yarışı da kazandı. İlginç bir ayrıntı da normalde ne iyi ne kötü kalkan Hamilton'ın kirli taraftan bile Rosberg'i zorlaması. Rosberg'in bu sorunu hala çözülmemiş gözüküyor. Sezon ilerledikçe yarışlardaki bilinmezlik azaldıkça polün önemi daha da artabilir. Unutmadan son pol, deplasmanda atılan gol gibi iki gol değerinde.

Ricciardo 6-2 Vettel

Herhalde en şaşırtıcı sonuç bu olsa gerek. İki pilot için eşit şartlarda bile bu skorun çıkması şaşırtacakken, daha tecrübesiz, takımda yeni birinin 4 şampiyonluğa ulaşmış birini net şekilde geçmesi açıkçası birçok soruyu beraberinde getiriyor. Ricciardo'nun alt serilerdeki hızı da iyi olsa da Hamilton gibi muhteşem bir geçmişe sahip değil. Vettel Hamilton'la beraber gridin en hızlı tek tur pilotu olarak da biliniyordu. Webber'le geçirilen 5 seneden sonra insanların Vettel'e karşı yeterince ön yargısı varken, bu sene acaba'lar iyice arttı. Ricciardo ilk 8 yarışta 2 kere bile Vettel'i geçmiş olsaydı gerçekten önemli bir başarı sayılabilirdi. Artık Ricciardo'nun başarısına bizler kelime bulamıyoruz.

Alonso 6-2 Raikkonen 

Raikkonen Schumacher'i bir kenara koyarsak 2000'lerin en yetenekli pilotuydu muhtemelen. Ta ki Hamilton'ın gelmesine kadar. Ardından Vettel falan...Raikkonen uzun bir süredir gridin en yetenekli adamı değil ve şu anki geldiği ortamda en ufak detayların bile pilotlara önemli avantajlar kazandırabiliyor. Raikkonen'in her ne kadar eski takımı olsa da burada yeni pilot konumunda ve karşısında belki de en istemeyeceği adam var. Alonso hepimizin bildiği gibi ekmeğini taştan çıkarıyor, bu sene de değişen bir şey yok. Raikkonen'in 2014 performansını ikiye ayırmak gerekiyor, sezonun ikinci yarısı gözle görülür şekilde iyileştirmeli performansını. Raikkonen'in iddia edildiği gibi motivasyon sorunu yok, belki hiçbir zaman 2007 kadar hırslı değil ama 2008 kadar dağınık da değil. Eskiye oranla sorunlara çözüm bulması zaman alıyor ve herhangi bir zayıflık gösterdiğinizde bunu kendi lehine çevirecek pilot sayısı çok. Geçen sezon ilk yarıda duman ettiği Grosjean bile Kimi'nin pek konsantre olamadığı ikinci yarıda neler yaptı. Tabi bunda Fransız'ın kendini iyileştirmesi de etkili oldu. Hep Raikkonen'den bahsettik diye kızmayın, Alonso yine araçtan fazlasıyla performans buluyor. Onun hakkında en büyük şüphe tek turdu, acaba şimdi yine Hamilton'la aynı takımda yarışsalar cumartesi günü İngiliz pilotu ne kadar zorlar, en büyük meraklarımızdan biri bu artık.

Magnussen 4-4 Button


Magnussen Avustralya'da şanssız şekilde elenen Button'ı geçerken, Button da onu İspanya da şanslı şekilde geçmişti. İkisi de birer sorun yaşadı. Magnussen Avustralya, Monaco ve Avusturya'da kendinden beklenileni yaptı yani sadece Button'ı değil kendinden hızlı başka araçları da geçti. Önümüzdeki yarışlar; Silverstone, Hockenheim, Hungaroring, Spa ve İtalya bildiği pistler. Biraz da Abu Dhabi. 19 yarışta Button'ı 9-10 kere geçmesi yeterli olacaktır. Neden bildiği pistler önemli diyoruz çünkü aralarında devasa bir tecrübe farkı var. Mesela Button Suzuka ve Interlagos'ta 15. kez yarışacakken Magnussen bu pistlere daha izlemeye bile gitmedi. Yarışlarda Button'ın öne çıkması çok sürpriz olmaz. Şu durumda McLaren Alonso'yu ayartamazsa Button ve Magnussen'le devam edecektir. Seneye Magnussen'in performansına bağlı olarak ya ikisi ya da Button takımdan gönderilebilir.

Massa 4-4 Bottas

Ön grupta birbirine en yakın takım içi mücadele Williams'ta. Açıkçası yarıştan önce hangi Williams pilotu önde başlar diye sorsanız %55 Bottas derim. Bugün de önce polü alan o oldu fakat Massa tecrübesiyle polü Bottas'ın elinden almayı başardı. Zaten Massa'nın Fin pilota karşı en büyük avantajı da tecrübesi. Bottas'ın takımı tanıması da kendi adına küçük bir avantaj elbette. Avusturya sıralamaları hariç Bottas'ın Massa'ya attığı ortalama fark sadece 0.052 sn. İkili arasındaki mücadele sezon boyunca çok yakın geçeceği benziyor, Bottas'ın ikinci sezonu olduğunu da unutmamak gerek. Aynı McLaren'deki gibi önemli bir tecrübe farkı var. Bottas'ın geleceği için de Massa ile yapılacak kıyas çok önemli olacak. Bu rekabet iki pilotun da kariyerini belirleyecek, Massa'nın geçen sezon emekli olmayı düşündüğünü hatırlayalım hemen.

Yazının ikinci bölümüne geçmeden yarınki yarışta Williams'a şans dileyelim. İnşallah galibiyet, en azından podyum yapabilirler. Williams sene başından beri özellikle operasyonel hataları sık sık yapıyor. Yarın podyuma çıkmamak için özel çaba göstermeleri gerekir. Genel olarak Mercedes'in yarış hızı daha iyi ama Williams'ın şansı Massa'nın çok iyi start alması ve Rosberg'in polden bile iyi kalkamaması. Bottas, ciddi manada Rosberg'i arkasında tutabilecek en büyük aday. Williams Malezya'daki saçma sapan takım emirlerinden sonra Kanada'da uygulaması gereken yerde uygulanmadı. Yarın galibiyet şansı için her türlü emri uygulamalılar, umarım sakin kalırlar. Çünkü bu galibiyete ihtiyaçları var. Gördüğünüz gibi biz bile şimdiden onlardan daha heyecanlıyız. Umarım güzel bir yarış olur, en kısa zamanda tekrar görüşmek üzere..

7 Haziran 2014 Cumartesi

Modern Zamanlar

Normalde kural değişiklikleri büyük bir rekabet ve sürprizleri beraberinde getirir. 2014'de Mercedes'in her alanda müthiş iş çıkarması daha ilk yarıştan yeni bir sıkıcı sezonun habercisi gibiydi. Art arda gelen galibiyetler sonunda açıkçası birçok kişinin hevesi kaçmıştı. Özellikle de Hamilton'ın 4 galibiyetinden sonra.

2014'e en benzer sezon muhtemelen 88 sezonudur. Çok güçlü bir takım, güçlü bir araç, güçlü bir motor ve en önemlisi de çok sert bir takım içi rekabet. Açıkçası bu sezonun eğlenceli geçmesi için tek şart bu ikilinin rekabeti olacak, siz bakmayın Red Bull'un mırın kırınlarına Mercedes her açıdan en güçlü araç ve durdurulması nerdeyse imkansız. Üstelik hata da yapmıyorlar.


Beleştepe



Hamilton'ın dörtlemesinden sonra  ve tam da Monaco GP öncesinde F1'in en pazarlanabilir sporcusu olduğu ve İngiltere'nin en çok kazanan sporcusu olduğu şeklinde haberleri çıkmıştı. Her şey çok güzel giderken cumartesi günkü Rosberg'in şaibeli hareketi geldi. Tekrar gördük ki Hamilton yine bu durumlarla çok iyi mücadele edemedi. Rosberg'in Alaman ve Fin genleri sakin kalması için zaten biçilmiş kaftan onun için.

F1 camiasının hemfikir olduğu konu sanırım Hamilton'ın kendisini pazarlayabileceği bir menajer değil de böylesi zor zamanlarda ona yardımcı olabilecek birisi. Hamilton'ın McLaren'den Mercedes'e geçmesi de onun içgüdüleriyle olmuştu. Lauda'dan da öğrendiğimiz gibi Singapur GP'sinden sonra Hamilton ani bir karar vermişti. Belki de rakiplerinin hiçbirisinin yapmayacağı bir hareketti. Ama Hamilton böyle işte, bazen aklıyla değil duygularıyla hareket ediyor.

Hamilton'ın 2014'deki şansı Rosberg'le başbaşa kalması. Yani onu hataya zorlayabilecek başka bir pilot yok. Hamilton'ın 2007'deki başarısının bir sırrı da buydu. Ferrari ve McLaren'den başka yarış kazananın olmadığı ve ilk 4'ün çoğu zaman belli olduğu bir sezondu. Yoksa Hamilton'ın 2008'de daha tecrübeliyken çaylak sezonuna göre daha fazla hata yapması zor açıklanır.

Peki bundan sonra ne olacak ? Daha 13 yarış var ve aralarında sadece 3 puan var. Diğer takımların Mercedes'i zorlama şansı da yok gibi. Hamilton eğer sakinliğini koruyabilirse Rosberg'e göre daha avantajlı. Hamilton'ın her şartta cumartesi günleri hızlı olması en büyük avantajı. Cumartesi günleri düzenli olarak Hamilton'ı geçmek çok zor. Gridde bunu yapabilecek bir pilot da yok. Bu durumda Rosberg'in ne yapıp edip pazar günü ekstra bir şeyler bulup İngiliz pilotu geçmesi lazım.
































Monaco'dan sonra Kanada GP'sinin yapılacak olması da Hamilton'ın lehine olacak. İngiliz pilot bu pistte her zaman hızlı olmuştur, özellikle 2010 ve 2012'de cumartesi ve pazar günü aracın suyunu çıkartarak yarışı kazanmıştı. Gilles Villeneuve'ü 4. kez kazanması kimseyi şaşırtmayacaktır. Burası Macaristan'la birlikte Hamilton'ın en hızlı olduğu pist.

Daha konuşmak için erken ama Hamilton'ın 2015 sonunda sözleşmesi bitiyor. Rosberg'in ise sözleşmesi yenilenerek 2016 sonuna kadar uzatıldı. Hamilton'ın şu an düşünce yapısı çok açık değil ama takımı sorguladığını tahmin edebiliyoruz. Mercedes öyle bir güçlü araç yapmış ki bu avantajını seneye de koruyabilir. En azından yine şampiyonluğa oynayacaktır. Yine 88 sezonundan örnek verecek olursak, McLaren 88 sezonunda çok güçlü bir araca sahipken 89'da yenilmez kimliği biraz sarsılmış, Senna 90 ve 91 sezonunda şampiyonluğu kazansa da çok kolay olmamıştı. Yani eğer ilişkiler koparsa Hamilton Mercedes'ten alacağını alıp eyvallah diyebilir. Şimdilik aklımızın bir köşesinde kalsın.

Takım içi mücadelelerle hatırlanan 1988 ve 2007 sezonu tarihte efsane sezonlar olarak yerini almıştır. Aslına bakarsanız, en azından 2007 için, çok heyecanlı yarışlar olmamıştı. Keza 2010'da da öyle. Hem takım içi rekabetlerin olması hem de 5 pilotun şampiyonluk için çekiştiği senede gerilim her daim yüksekti lakin yarış içi heyecanlar o kadar yüksek değildi. Zaten 2011'de Pirelli'nin agresif lastikleri de bu yarış içi heyecana kavuşmak için yapılmıştı. 2014 de bu sezonlara benzeyebilir. Yoksa iki pilotun 'adil' mücadelesi o kadar da zevkli olamayacaktır.





Galiba Formula 1 seyircilerini de acımasız yapıyor. 4 yıllık Red Bull dominasyonundan sonra kimse yeni bir dominasyon izlemek istemiyor. Şahsen vurgulamak gerekirse, yukarıdaki yazdıklarımda ciddiyim. Eğer takım içi rekabet olmazsa 2013'ün üzerine 2014 hiç çekilmeyecek gibi. Artık Hamilton'la Rosberg birbirini mi biçer, medya önünde laf mı sokar, takımı kendi tarafına mı çekmeye çalışır, bilemeyiz. Tek isteğimiz sezonunun biraz daha heyecanlı geçmesi, aksi taktirde Doktor Helmut Marko'nun bütün sezon boyunca Renault'a attığı laflarla yetinmek zorunda kalabiliriz. Umarım bugün ve yarın heyecanlı bir yarış izleriz. Sağlıcakla..


26 Mart 2014 Çarşamba

Sonunda Başladık : 2014 Avustralya GP

Normalde bir sezonu kasımda sezon bittikten sonra beklemeye başlar, martta da hevesimizi alırdık. Lakin 2014 sezonunu neredeyse 2-3 yıldır bekliyoruz. Üç yıl önce Turbo V6’ların olacağı kesinleştiğinde başlayan merak Hamilton’ın 1 sezonu çöpe atmayı göze alarak 2012 sonbaharında Mercedes’e imza atmasıyla başlamıştı aslında. 2013’ün sıkıcı geçmesiyle gözler zaten bu sezona dikilmişti. 2014 hoş mu geldi boş mu geldi bu yazıda biraz ona bakacağız fakat vizyonumuz çok dar olacak, elde sadece Avustralya GP var.



Eğer yarış bu kadar beklenildiği gibi heyecanlı geçseydi üçe bölüp yazmayı planlıyorduk fakat beklentilerin altında kaldığı için ancak bunu yazabiliyoruz. Melbourne öncesi tablodan çok çok farklı bir tablo göremedik hafta sonu.

Mercedes antrenmanlarda gösterdiği hızını yarışta da bol bol gösterdi. Antrenmanlarda ve sıralamalarda yavaş gözüken Williams için yine sezon hayal kırıklığı şeklinde geçecek diye düşünürken pazar günü de onlar şaşırttı. Oraya gelecez. Cumartesi yağmurlu geçtiği geçtiği için tek tur sıralaması yaparken ancak 2. ve 3. antrenmanlardan yararlanacağız.

Mercedes tek turda rahat şekilde önde görünüyor. Bouiller’in dediği gibi 0.5-0.75 sn fark var gibi. Hemen arkasından gelen takımlar ise Red Bull, McLaren ve Ferrari. Bu üçlüden hangisi daha güçlü belirsiz fakat Red Bull’un yağmurdaki hızı da iyiye işaret. Ricciardo Mercedes’lerle mücadele edebiliyordu. Yani tek turda Mercedes – Red Bull, McLaren, Ferrari – Williams, Force India sıralaması var gibi.

Yeni sezon öncesi çok yerine pilotlarla basın toplantısı


Yakıt ikmalinin yasaklandığı 2010’dan beri tek turda hızlı olan takımlar yarışta bu hızını kaybediyordu, en azından hız farkı yarışta azalıyordu. Bu sezon ise ilk yarışta farklı bir tablo gördük. Tabloda en şaşırtıcı takım ise şüphesiz Williams. Cumartesi günü Q3 mücadelesi veren takım Pazar günü adeta uçuyordu. Mercedes hariç herkesten hızlılardı, belki onlar kadar da hızları vardı. Cumartesi günü Ferrari’nin yavaş kalıp Pazar günü toparladığını son yıllarda çok gördük ama Williams’taki olay daha farklı gibi. Yağmura bahane bulmak istiyoruz fakat Mercedes’in yağmurda da ne kadar hızlı olduğunu gördük. Burada büyük bir soru işareti var, Malezya’da göreceğiz artık. Yarış hızına gelirsek ; Mercedes – Williams – Red Bull –McLaren – Ferrari – Force India. Kesme işaretlerine dikkat. Red Bull’un diskalifiyesi de buraya bir şerh koymamıza neden olacak. Takımın yakıt akışı ihlalinden ne kadar hız kazandığı önemli bir soru bizim için.

Red Bull dedik madem onlarla devam edelim. Bu diskalifiye çok büyük bir sorun olmayabilir, sonuçta takım bir yarış mesafesi bile kat edememişti testlerde. Onun etkisi olabilir. Önlerde programın en gerisinde olan takım yine Red Bull. Takım agresif şekilde gelişebilir, göründüğü kadarıyla güçlü bir temele de sahip. Birçoklarının beklediği gibi resmin dışında değiller kesinlikle. Programlarının gerisinde olan diğer takım da McLaren. Sürücüler bütün testler boyunca aynı araçla yarıştıklarını söylemişlerdi ve son testlerde biraz geride görünüyorlardı. Yavaş yavaş takım patronu gibi davranmaya başlayan Boullier de öncelikle dayanıklılığa önem verdiklerini söyledi. Malezya’ya önemli bir paketle gelecekleri söyleniyor. Melbourne’de Mercedes’leri bir kenara bırakırsak fena gözükmediler. Yağmurda o kadar güçlü değilken Pazar günü ne Mercedes kadar hızlı ne de diğerleri gibi yavaştılar.

McLaren’de takım içi mücedele de çetin geçecek gibi. 50. podyumuna çıkan Button hafta sonu oldukça güçlü gözüküyordu. Antrenmanlarda sürekli Magnussen’in önündeyken ve Q2’de de fena gitmiyorken Raikkonen’in neden olduğu sarı bayraklar ona patladı. Zaten pistte sarı bayrak sallanırsa ilk etkilenen Button oluyor nedense. Sarı bayraklar Button’ı vururken Magnussen’e yaradı. Button genelde daha hızlı gözüktüğü hafta sonunda Magnussen’in gerisinde başladı. Bu noktaya kadar Genç Danimarkalı pek ışık saçmadı, Q3’e zar zor geçti. İlginçtir, Q3’e kendini zor atan Magnussen başka dünyadaki Mercedes ve Ricciardo hariç herkesi geçmeyi başardı. Yani yapabileceğinin en iyisini yaptı Q3’te. Özetle Button’ın karşısında hızlı öğrenen bir genç olacak. Yine de İspanya’ya kadar Button’ın genel olarak daha önde olmasını bekliyoruz. Avrupa sezonuyla beraber Magnussen hem araca biraz daha alışmış olacak hem de bildiği pistlerde sürmeye başlayacak. Button’ın Formula 1’deki 15. sezonu olduğunu unutmayalım. Bahreyn’de 250. Yarışına çıkacak.





Takım içi mücadeleler derken Ferrari’ye değinmek olmaz galiba. 50 yıl sonra iki şampiyon pilotla yarışıyor Kırmızılar. Merakla beklenen mücadeleyi muhtemelen günlük performanslarla detaylar belirleyecek. Alonso’nun takımda 5. yılını geçirdiğini de unutmayalım. Detay sayılmayacak kadar önemli bir avantaj. Biraz es geçiliyor maalesef. Raikkonen takmaz bunları denilebilir ama işler böyle yürümüyor. Zaten Fin pilot ilk hafta sorunlarla boğuştu. Raikkonen dışında herhangi bir pilot, Alonso’ya karşı üstelik böyle sorunlarla boğuşsa psikolojik olarak çökmesi çok da zor değil. İşte konu Raikkonen olunca medyada ve internette yazılanların hiçbirisini takmayacağı için sorunlarını çözmesi çok zaman almayacaktır. Zaten kötü hafta sonunu rakibine göre en az kayıpla atlattı diyebiliriz.

Diğer çetin mücadele de Ricciardo ve Vettel arasında olacak gibi. Vettel’in sorun yaşayıp Ricciardo’nun önde olmasından anlamıyoruz bunu, Ricciardo’nun Q3 performansı son derece iyiydi. Zaten Webber ve Vettel arasındaki temel fark da tek tur hızıydı. Ricciardo muhtemelen Webber’den tek turda hızlı pilottur, ne kadar hızlı olduğunu bu sezon göreceğiz. Vettel’in aksine taraftarlar tarafından en sevilen pilot da olabilir. Red Bull’un Ricciardo’nun yalan olan podyumuyla ilgili ısrarcı ama sonuç çıkması zor gibi. Kendi evinde ve yeni takımıyla ilk yarışta alınan podyuma çok yazık oldu.

Merakla beklenen diğer konu da yeni motorların sesleriydi. Hiç kimse bu kadar kötü bir sesin çıkacağını tahmin etmedi sanırım. V10’lardan V8’e geçişteki ses kaybına alışıldı ama bu ses falan değil. Startta bile çığlıkları duyamadık. İnsanları yarışları pistten izlemek için en büyük etken belki de ses, yoksa iyi bir izleyici için yarışı takip etmek gerçekten zor oluyor pistlerde. İlk yarıştan sonra Lauda hariç hemen hemen herkes sesten şikayetçiydi, bu da biraz olsun umutları artırıyor. Formula 1’in şu anki sesi WRC’nin onboard kameradaki sesinden daha fazla değil.




Kural değişiklikleri motor sporlarında rekabeti artırmak için bol bol kullanılır. 2014’deki temelde bundan farksız değildi lakin bu çok geçici bir çözüm. Eğer Mercedes bu farkını korursa veya fark azalsa bile azalıncaya kadar önemli bir puan farkı oluşturursa yeni kurallar elde patlayabilir. Ayrıca Mercedes şu an için gridin en güçlü ikilisiyle 0.2-0.3 sn hızlı bir araçla bile sezonu domine edebilir. O zaman da 2016’da V4’lere mi geçeceğiz. Pirelli de motorlara güvenerek sert lastikler yaptı. 
Muhtemelen önceki yılları arayacak gibiyiz. Bernie –eğer kovulmazsa- Hembery’ye birkaç yarış sonra 2015’in lastiklerini yumuşak yap diyebilir. Avustralya’da görünen tablo pek iç açıcı değildi.

Malezya kendine özel iklim koşulları yüzünden net bir tablo ortaya koymayabilir. Zaten 4-5 yılda mutlaka bir şeyler oluyor ve karambol bir yarış oluyor açıkçası. Sezon biraz Bahreyn’de, asıl olarak da Katalunya’da başlayacaktır. Şimdilik Kuala Lumpur’da görüşmek üzere..