17 Ağustos 2012 Cuma

Fransa Bisiklet Turu ve Olimpiyatlar'da Bisiklet

Liquiqas'ın olduğu her resim güzel..

Fransa Bisiklet Turu baştan sona az buçuk takip edebildiğim ilk bisiklet turu oldu. Öncesinde iki tane Giro'yu izleyebilmiş, onlara da hem ortasından başlamış hem de bitirememiştim. Ardından da olimpiyatları izleyerek iyice bisikletle haşır neşir oluverdim.

İzledik izlemesine de bu seneki tur çok heyecanlı geçmedi, Wiggins aldı götürdü. İki Britanyalı bisikletçi Wiggins ve Froome ilk iki sırayı alarak tarihe geçtiler. Böylelikle Sky'ın da Britanyalı bir bisikletçiye böyle önemli bir turu kazandırma hayali gerçek oldu.

Paris'deki son etap


Benim açımdan önemi ise zamana karşı, tırmanış etaplarını, sprinterleri, yeşil, benekli, sarı mayo farkını vs. öğrendiğim tur oldu. Sanırım bunu diğer turları izlerken anlamasam da ileride daha rahat anlarım diyerek yine de dinlemeye devam etmem sayesinde oldu, tabii bir de Europort ekibinden bahsetmeme gerek yok. Onların spor aşkı, kültürü ve bunları bize aktarma biçimdeki kalite sayesinde bisikleti sevdim.

Tura damgasını vuran Team Sky


Önceden kendime sorardım, yaklaşık 200 küsur bisikletçinin hepsi neden liderliğe oynamıyor veya hangi bisikletçinin hangi tarz etaplarda iyi olduğu nasıl belli oluyor, bu sporcuların birbirinden farkı ne...Bunlara az çok cevap bulabilmiş oldum, bunda Wiggins'in zamana karşıları, Cavendish'in sprintleri de etkili oldu. Bir de zamana karşı etaplarda ve tırmanış etaplarının birbiriyle ters bir orantısı var sanki, ikisinde birden iyi olmanız çok zor. Mesela Contador iyi bir tırmanışçıyken, Wiggins o kadar iyi tırmanamasa da zamana karşıları çok iyi. Kaba tabirle Froome da ikisinin ortası diyebiliriz.

Bisiklette sporcu sayısı fazla olduğundan, favoriler de ister istemez fazla oluyor. Bunla beraber yaklaşık 20 takımın her birinin liderleri var, takımlar lider bisikletçisiyle genel klasmanı kazanmaya çalışıyorlar. Takımın diğer elemanlarına da domestik deniyor, türkçe karşılığıyla takım liderlerine çalışıyorlar. Benim gibi Formula 1'de yeterince takım emirlerine maruz kalan biri için bu durum ilk bakışta garip gelse de insan alışıyor, diğer türlü takımların turları kazanma şansı çok az. 2012 Fransa Bisiklet Turu'nda da takım liderliği gündeme geldi, Team Sky iki bisikletçisiyle ön plana çıkınca gündemi baya meşgul etti. Turun son haftasında, genel klasmanın belki de en kritik gündü ; Wiggins genel klasmanda liderdi, Froome ikinci ve Nibali üçüncüydü. Önceki gün geçen yılın şampiyonu Cadel Evans artık liderlik şansını kaybederek geriye düşmüştü. Artık Wiggins'den zaman kapmak için en uygun son etaptı, Liquigas Team Sky'ı dağıtsa da en sonunda önde Froome-Nibali-Wiggins kalmıştı. Kimin kaçtığını şu an hatırlamıyorum ama Nibali de tempoyu kaybedince Froome kaçmak istedi, Wiggins'in ise gücü yoktu hatta Froome'un sevgilisi git diye çıldırıyordu twitterda. Froome sayamadığımız kadar arkasına baktıktan sonra Wiggins'le beraber etabı bitirdi, bitirdi bitirmesine de benim hala gücüm var mesajını da bütün dünyaya verdi. Sanırım yıllar sonra benim 2012 Fransa Bisiklet Turu'na ait hatırlayacağım şey bu anlar olacak.

Bahsettiğim 'o an'


Kendime ders niteliğinde bir yazı oldu, bisikleti takip edenler burdakileri ve çok daha fazlasını biliyorlardır zaten. Bir nevi Tour de France'dan bana kalan şeyler bu hatıralar ve bilgiler. Artık daha derli toplu olarak Vuelta'yı izlemenin sırası. Sky bu sefer Froome önderliğinde geliyor, en önemlisi Contador geri dönüyor, performansı büyük merak konusu. Eneco'yu 4.bitirerek iyi bir görüntü de çizdi eski şampiyon.

Contador..

Yazıyı bitirmeden olimpiyatlardaki bisiklet yarışlarını unutmayalım. Tabii bahsettiğimiz yol bisikleti, bir de pist bisikleti var ki, ona şimdilik uzağım. Yol Bisikleti'nde ülkeler adına yarışıyorsunuz ve beşer kişilik ekibiniz var. Türkiye'den de üç kişilik bir ekibimiz vardı : Ahmet Akdilek, Kemal Küçükbay, Miraç Kal. 72 Olimpiyatlarından beri bisiklette ilk defa tam kota aldığımız ilk olimpiyat oldu. 250 km'lik yarışı beş kişilik ekiple Britanya takımının kontrol edemeyeceği konuşuluyordu, öyle de oldu. Cavendish'e yarışı kazandırmaya çalışan Froome, Wiggins'den de oluşan ekip Box Hill'de yorulunca kaçan gruba bir daha yakalayamadı. Kaçan gruptan da yine Sky'dan Rigoberto Uran ve Astana'nın lideri Alexander Vinokourov altın için kapışacağı belli olmuşken son km'de Uran bir ara arka grubu kontrol ederken Vino atağını yaptı ve finişe kadar da farkı korumayı bildi. Artık emekliye ayrılacak Vino için güzel bir ikramiye oldu.

Zamana Karşı yarışında da Wiggins beklenildiği gibi altını kaptı, Alman Tony Martin ikinci olurken, üçüncü yine Froome oldu. Froome ismini önümüzdeki senelerde çok daha sık duyacağız gibi. Kadınlarda ise Hollanda'dan Marienne Vos birinci olurken, Zamana Karşı da ABD'den Kristin Amstrong altını kaptı.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Oynat Uğurcum ; Hamilton'la Raikkonen'in Dansı : Spa-Francorchamps 2008





F1'in son on yıldaki en efsanevi anı hangisi derseniz ben Hamilton'la Raikkonen'in 2008 yılında Spa-Francorchamps'da son 3 turdaki mücadelesi derim. F1'in son 10-15 yılındaki sanırım yine Spa'da 2000 yılındaki Hakkinen'in Schumacher'i geçişinden bu yana en unutulmaz anıdır bu mücadele. Her iki mücadelenin de McLaren-Ferrari çekişmesi olsa tesadüf olmasa gerek.





Yarış ikinci turunda spin atan Hamilton'u geçen Raikkonen baştan sona üstünlüğüyle geçmişti ki son pitlerin ardından Hamilton farkı azalmayı başarmıştı. Son üç tura girerken Hamilton Raikkonen'e iyice yaklaşmış ve turun sonundaki düzlükte ilk atak denemesini yapmıştı. Son şikanı kesen Hamilton start-finish düzlüğünde yerini Raikkonen'e vermişti. İşte tam bu anda yerini verdikten sonra tekrar atağa kalkan Hamilton'un ve savunmada olan Raikkonen'in öyle güzel iki hareket yapmışlardı ki; adera dans ediyorlardı. En çok da bu anlarını sevdim mücadelenin. Ve son 2 tura girerken Hamilton öndedir ama daha önemlisi bir Spa klasiği olan yapmur başlamıştır. Raikkonen ilk sektörün sonundaki düzlükte denemiştir ama olmamıştır. Les Combes'den itibaren yağmur iyice hissedilmeye başlanmış, ilk kontralar da verilmiştir. Pouhon'da ikisi de pist dışına çıkmış, Fagnes'de ise piste dönmeye çalışan Rosberg, pistin dışına doğru sürüklenen Hamilton ve yolunda giden Raikkonen ise neredeyse birbirine girecekken kazadan son anda kurtulmuşlardır. Hamilton'un çimlere sürüklenmesiyle Raikkonen tekrar liderliği almıştı. Almıştı almasına da hemen ardından spin atan Raikkonen liderliği tekrar vermişti Hamilton'a.



Biraz olsun mücadele sakinleşse de -10-15 saniyecik o da- üçüncü sektörün sonundaki düzlükte yani mücadelenin başladığı yerde Raikkonen pist dışına çıkıp aracın kontrolünü kaybederek diğer taraftaki duvara kadara kayıp ön kanadını parçalayarak yarış dışı kalmıştı. Artık Hamilton son tura rahat giriyordu girmesine de hafif yağmur devam ediyor, bazı pilotlar intermediate lastiklere geçiyordu. Öyle ki son turda üçüncü olan Bourdais yarışı 7. bitiriyor, son tura 8.giren Heidfeld ise podyuma çıkıyordu. Diğer yağmur lastiği takan isim Alonso ise son metrelerde Vettel'i geçerek 4.oluyordu. Sıradan bir Belçika Gp'si son üç turda efsane oluvermişti.





Yarışın sonunda ise Hamilton'a 20 sn cezası gelerek üçüncü sıraya düşmüştü ve yarışın kazananı ise Massa olmuştu. Şu an cezanın nedenini tam olarak hatırlamıyorum ve de bu tatsız konuya hiç girmek istemiyorum. Böyle mücadeleler yıllar sonra da hatırlanacak, birçok pilot adayına ilham olacak. Bugün bile Spa'daki iki efsanevi mücadele birçok yılın tüm yarışlarından daha çok hatırlanıyor, benim 2004, 2005, 2009 gibi yıllardan hatırladığım doğru dürüst heyecanlı anlar yokken bu iki mücadele direk aklıma geliverir. Aklımdan çıkması mümkün değil ki. Böyle daha birçok mücadele görmek dileğiyle, Formula 1 işte böyle eğlenceli, böyle yarış sporu oluyor...


7 Ağustos 2012 Salı

Kim Yönetiyor Lan Bu Formula 1'i ??

Formula 1 hem en prestijli motorsporları organizasyonu hem de önemli paralar döndüğünden birçok baş tarafından yönetilmeye çalışılınıyor; Fom, Fia, Fota. İşin siyasetine girmeyeceğim çünkü sporda siyaset konuşmak bir yerden sonra fazlasıyla bunaltıcı oluyor, daha da kötüsü sizi spordan soğutabiliyor. Birkaç örnek üzerinden F1'in ne kadar kötü yönetildiğini anlatmak istiyorum, özellikle biz taraftarların gözünden.

Öncelikle motor mevzuu; 2014'de V8 motorlardan vazgeçip turboşarjlı V6'lara geçilecek. Bu değişiklik Fia'nın zorlamasıyla oldu. Onlar V4 isterken ortada buluştular. Bilenler bilir, bazen bizim Futbol Federasyonunun kararları saç baş yoldurtur insana, bu da öyle bir değişiklik. Kardeşim motor sesi F1 için her şey, bu kendi ayağına kurşun sıkmaktan da beter bu durum. Motor sesinde değişiklik olmayacak deniyor, yine de risk. Değişimin en büyük amacı Volkswagen de F1'e girmesi de gerçekleşmedi. Hani internette dolanan güzel laflardan biri var ya ; 40 yıllık baliciyim böyle kafa görmedim. Başka bir şey diyemiyorum, ses eskisi gibi olmazsa ne olacak acaba, kime nasıl hesap sorulacak, halihazırda insanlar V10'ları bile özlerken...

                                            Şu sesleri duyunca daha çok sinirlendim.

Akla gelen diğer başlıca konu ; Spa-Francorchamps'ın geleceği. Böyle bir pist nasıl takvimde kalmama riski yaşar. Elbette işin içinde başka şeyler var, başka ülkelerin F1'e daha çok kaynak arayabiliyor, daha istekliler vs. Ama klasik olmak istiyorsunuz belli ritüelleriniz olmak zorunda, sanırım geçen sene Monaco bile tehdit edilmişti takvimden çıkarabiliriz diye, bunun ağza bile alınmaması gerekirdi. Valencia size yılda 20 milyon dolar fazla verebilir ama Spa yarışıyla Valencia yarışının tv'de izlenme oranları, sosyal medyada ne kadar gündeme geldiği gibi başka önemli ölçütlerde kesinlikle önemli uçurum vardır. Spa konusu niye önemli, büyük çoğunluğun bayıldığı bir pist kesinlikle takvimde kalmalı, bu pist adeta motorsporlarının mabedi. Katalunya'nın, Hungaroring'in, Sepang'ın yeri geldiğinde geleceği tartışılmalı ama Monza, Silverstone, Monaco ve Spa mevzubahis bile olmamalı.

Spa-Francorchamps


Heyecanlı geçen 2010 sezonundan sonra, F1'e daha çabuk bozulan lastikler getirilmesi kararlaştırıldı çünkü sezon heyecanlı, gerilimli olsa da yarışlar bir o kadar heyecansızdı. 10.tur civarında gelen ilk pitlerden sonra yarışta bir daha aksiyon olmuyordu olağanüstü şeyler dışında. Üzerinde DRS de getirilerek yarışlar daha heyecanlı hale getirildi. Bu Formula 1'in seyirciye ne kadar bağımlı olduğu daha doğrusu seyircilerin sporu izlerken zevk almalarının gerektiğinin önemli bir kanıtı. Çünkü insanların futbol gibi delicesine bağlı oldukları takımları görece az. Schumacher sonrası seyirci kaybı boşa olmadı, aynı şekilde Raikkonen'den sonra bazı taraftarların sporu takip etmeyi bıraktığını biliyoruz. Uzun bir paragraf oldu, işin özeti F1'in diğer sporlara göre seyircilere daha bağımlı olması. Seyircileri memnun edebilmek için değişiklikler yapılıyor da yukarıda saydığımız saçmalıklar da oluyor. Peki bu değişiklikleri kim yapıyor, bazen takımlar bazen Fia bazen Bernie.

Fota logosu

Takımlar bu işin neresinde peki ? Yani Fota. Fota bazen taraftar forumları yapıyor, yetmez ama evet. Birkaç ülkede yapılan forumlar tabii ki yeterli değil. Bir keresinde Fia'ya mail atmak istemiştim ve bir mail adresi bulamamak bana şaka gibi gelmişti. Allah'dan Fota'nın var ama benim amacım Fia'ya mail atmaktı. Neyse, geçen senelerde özellikle Whitmarsh bu sene de birçok takım patronu Pirelli'ye gelen eleştirilere karşı ağız birliği etmişcesine sporun iyiliği de sporun iyiliği diye tutturmuşlardı, hala da öyle. Birbirleriyle rekabet eden bu adamlar nereye kadar sporun iyiliğini düşünebilir, kızsak da Bernie bu konuda haklı; sporun geleceğini takımlara bırakamazsınız.

Eski Bernie...


Jean Todt'dan sonra Fia'nın F1'e daha çok müdahil olmaya çalıştığı biliniyor. FOM yeni yapılanma içinde, o değil de kim lan bu FOM demek istiyorum. İnternet siteleri yok galiba, o da şaka gibi. Hatırlayanlar bilir, Japonya 2010'da yoğun yağmurdan dolayı sıralama turları yapılmayınca pazar sabahı yapılmıştı sıralama turları. O yarıştan sonra birkaç kişiden sıralama turları pazar günü yapılabilir önerisi çıkmıştı, işte bu tarz öneriler daha önceden düşünülmeli, Türkiye'deki yöneticiler gibi felaketi yaşadıktan sonra önlem almaya benziyor bu tür öneriler. Yani o yağmur olmasa kimse F1'i nasıl daha izlenebilir yapabilir diye düşünmeyecek, tamamen rastgele. Ha bu sadece bir örnek, yoksa pazar günü sıralamalar yapılması F1'in ruhuna aykırı.

FOM'a dair nair bulunan şeylerden...


Piyasa değeri yaklaşık 10 milyar dolar olan bir organizasyonun geleceğini yöneticilerin biz F1 severlerden fazla düşündüğü kesindir de bahsettiğimiz V6 motorlar, Spa-Francorchamps gibi absürdlükler devam ediyor. Ki bunlar ilk akla gelenler, daha nicesini sayabiliriz. Özeti Formula 1 iyi yönetilmiyor, mesela ben F1'i kim yönetiyor sorusundayım hala. Daha kural değişiklikleri var, insanlar bir süre F1 izlemeyince çok rahat kopabiliyor spordan. Aslında bakarsanız Yıldırım Demirören bile yönetse F1'i durum şu ankinden daha iyi olabilirdi. 4 yılda aşık olduğumuz araçlardan ne idüğü belirsiz platipus burunlara geçmek bile absürdlüğün daniskası. Daha Concorde anlaşması bile yapılmadı, bizim milletimiz için çok yabancı bir durum değil aslında bu tarz duruma. F1 de Allah'a emanet gidiyor.

Formula 1'deki yönetim sorununu taraftarlar açısından bakacaktım ama ister istemez odak noktası F1'i kimin yönettiği sorusu oluyor. Orası da hayli karışık zaten. Özetle Formula 1'in daha iyi ve profesyonelce yönetilmesi gerekiyor, en azından teknik konular bir yana taraftarların spora ilgisini koruyacak olaylara sadece maddi yönden değil daha geniş çerçevede bakabilecek bir yönetim lazım. Taraftar olarak herhangi bir şikayet mercii bulamamak bile yeterince sinir bozucu. Bakalım ilerleyen senelerde ne olacak ama olan yine biz taraftarlara olmasın...