28 Ocak 2012 Cumartesi

Benim Yalnız, Favori İkililerim (Takım Arkadaşları)

Formula 1'i izlediğim son 10 yılda her zaman aklımın köşesinde yer edinen, şampiyonluk yarışında izleyemediğimiz için medya tarafından sık sık gündeme getirilmeyen pilotlar ve takımlar vardı. Bugün işte bu takımlarda yarışan nispeten dengeli bulduğum takım arkadaşlarını sıralayacağım. Sıralamayı yaparken nesnel bir ölçüt kullandığım söylenemez, bir nevi kalbimdeki sıralamalar, yine de sıralamadaki takım arkadaşlarını orta veya arka grupta yarışta söylenebilir. Bu yüzden Ferrari, McLaren, Renault veya Red Bull gibi şampiyonluk yaşamış takımların ikililerine bakmadım hiç, en belirgin ölçüt bu. Zaten sıralamayı gördüğünüzde az buçuk ne dediğimi anlayacaksınız, belli başlı isimler var şimdiden söyleyeyim. Yine de benim için bir numara tartışılmaz diyebilirim.

10. T. Glock - J. Trulli | Toyota | 2008-2009


2007'de Ralf Schumacher'in emekliliğinden sonra, GP2 şampiyonu Glock Toyota'ya katıldı. 2008 ve 2009 yılında Trulli ile Glock iyi bir ikili oluş
turan takım, kimi zaman farklı taktikler denemesiyle aklımda yer etti. Trulli'nin tek turuna güvenen takım ona ve Glock'a tek pit-stop taktiği uyguladı bazı zamanlar. Glock da yağmurlu yarışlarda farklı şeyler denemeyi seven bir isimdi. Birçok kişi onu 2008 Brezilya ile hatırlasa da beni Malezya 2009 ile etkilemişti. Herkesten 2 tane az pit-stop yaparak unutulmaz yağmurlu yarışta podyuma çıkmayı başarmıştı. Takım Bahreyn 2009'da ilk iki sırayı almıştı fakat yine galibiyet gelmedi. F1'in en hüzünlü takımı bu hoş ikiliyle F1'e veda etti işte. Yine de ben geri döneceklerine eminim uzun bir zaman alsa da.


9. S. Bueami - J. Algersuari | Toro Rosso | 2009-2011


Aynı resimdeki gibi. Birbirlerine diş geçiremeyen Buemi ve Algersuari 2012 yılında artık yoklar. Takımın kararı ilk başta herkesi şok etse de sonradan birçok kişi hak verdi Toro Rosso'ya. 2009 sezonunun ortasında takıma katılan Algersuari birçok kişinin sempatisini kazanda da Buemi'ye net bir üstünlük sağlayamadı. 2008 yılındaki Vettel'i izleyenler de ikilinin misyonlarının artık sona erdiğini daha net bir biçimde anlamışlardır. Sürekli koltuklarını kaybetme korkusuyla F1'in en gerilimli takım arkadaşlarından biriydi ve araları hiç iyi olmadı. Genç ikili kendilerine koltuk bulabilirler mi bilmem ama F1'in denk ikililerinden biriydi galiba.


8. R. Barrichello - J. Herbert | Stewart Ford | 1999

Birçok kişi ikiliyi Nurburgring'de yapılan Avrupa Gp'den hatırlayacaktır. Herbert'ın 1. ve Barrichello'nun da 3. olduğu yarışta takımın duble yapmasını engelleyen kariyerinin çoğunda savunma yapmak zorunda kalan Trulli olmuştu. Pilotlarda 7. olan Barrichello biraz daha öne çıkarak 2000 yılı için Ferrari koltuğunu kapmıştı. Herbert da Benetton'daki iki galibiyetinden sonra son galibiyetini bu yarışta almıştı. İkiside Schumacher'in takım arkadaşı olmuş ve ilginçtir Schumacher bütün şampiyonluklarını bu ikiliyle yaşamış.


7. M. Webber - D. Coulthard | Red Bull | 2007-2008


Bir İskoçyalı biri Avustralyalı iki pilotun ortak noktası Güneş Batmayan İmparatorluktan mı geliyor bilmiyorum ama tam denk bir ikili gibi durdular hep gözümde. İkisi de hayatının belirli dönemlerinde güçlü takımlarda geride kalan pilot rolünde olmuş, sanırım bize hep iyi bir 'iki' numara imajı veriyorlar. Yarışlar kazanmış ama şampiyonluğa gelince olmamış iki pilot. Neyse bu ayrı bir dosya, uzun mu uzun. 2007'de Coulthard daha fazla puan toplarken, Webber 2008'de daha fazla ön plana çıkmış, 2007'nin aksine daha net bir puan farkı vardı ortada.


6. G. Fisichella - A. Sutil | Force India | 2008-2009


Midland'dan sonra Force India'ya dönüşen takım Fisichella'yı da kadrosuna katıp yavaş yavaş istikrara kavuştu. Aslında Force India'nın başarısı en geriden gelip orta sıralarda tutunup üstüne Mercedes gibi bir büyük takımı nasıl zorlarsınızın bir kanıtı. Takımın Fisichella ile bir polünün olması ve ardından Sutil ile gelen İtalya'da dördüncülük en göze çarpan sonuçları. Fisichella takım ile devam etseydi şayet şimdi çok daha etkili bir ikili olabilirlerdi. Küçük bir takım için gayet iyi bir çift Alman ve İtalyan. Şu an ikisi de gridde değil, Sutil'in olmaması ise ayrı bir trajik vaka. Sanırım bu ikili şu an Caterham'ın da doğru yolda olduğunu gösteriyor. Bana Arrows'u da hatırlatmıyor değildi bu ikili ve o takımı.


5. R. Barrichello - J. Button | Honda | 2006 -2008

Birisi Ferrari'de ikinci pilotluktan bıkıp gelmiş, birisi başarıya aç bir İngiliz. İkisinin de şansı pek yaver gitmemiş denilebilir ve diğer başarıya aç takım, Honda. 2006'yı saymazsak felaket bir üç yıl geçiren ikili her şeye rağmen bir takım patronu için ideal bir ikili sanırsam. 2009'da ise kader onlara çok iyi bir araç vermiş bunca yılın intikamını alın dercesine. J. Button o sene ölümcül darbeyi indirir artık ve iki yıl sonra geldiğimiz nokta ise acıklıdır. Birbirlerini iyi buldular açıkçası, nasıl bir ilişkileri vardı takımda, medya pek gündeme getirmedi. İkilinin toplam galibiyeti ise 20'yi geçiyor. Listedekileri gördükçe bu rakam insanı az da olsa mutlu ediyor.


4. H. Frentzen - J. Trulli | Jordan | 2000

2000 yılının Jordan'ı zihnimde sıralamalarda güzel performanslar çıkartan ve pazar günü bunu batıran bir takım olarak yer etti. Frentzen ile 99'da coşan takım için ertesi yıl hayal kırıklığıydı. Oysaki zinde bir ikiliyle hedefler yüksekti Eddie'nin takımı için. Bu yıldan sonra da Jordan bir türlü kendine gelemedi. Belki de çocuk aklımla değerlendiriyorum, öyle veya böyle takım daha iyisini hak ediyordu o sene. Frentzen ile gelen iki podyum da tek tesellileri oldu. 2001'de takımdan ayrılan Frentzen için de sonun başlangıcıydı milenyumun ilk yılı.


3. P. De La Rosa - J. Verstappen | Arrows | 2000

Arrows'un bu ikilisi Kanada'da Verstappen'in performansıyla mı, yoksa turuncu renklerin Hollandalı Verstappen'in ile uyumundan mı ukde kalmış bende, arada kaldım. 11 takım içinden 7. olan Arrows için fena bir yıl değildi takım için 2000. İtalya'daki kazada da (F1'in ölümle sonuçlanan en son kaza, bir itfaiye görevlisi ölmüştü) kendilerini göstermeleri ön sıraları iki pilotuyla zorladıklarının garip bir göstergesi. Benim orta sıralardaki tek favorimdi Arrows o seneler ve yeri geldiğinde Minardi'ye karşı da az desteklemedim. Arrows'u izlediğim yıllarda en iyi pilot dizilimi işte bu ikiliydi benim için.


2. F. Alonso - J. Trulli | Renault | 2003-2004


2003 yılında daha baskın bir sezon geçiren Alonso ve 2004 yılında karşısında daha dinç bir Trulli buldu. Takımın o sene 3 pol ve 1 galibiyet almıştı, Trulli 2 polle ve Alonso da Fransa'daki performansıyla ön plandaydı. Sanırım en fantastik ikililerdendi benim için, sezon sonunda Biatore ile de arası kötü olan Trulli yeni bir yapılanmaya giden Gascoyne'lu Toyota'ya katılmıştı. Oldukça yüksek rekabette geçen sezonda Trulli Toyota'ya geçmeden 46 puandaydı ve Alonso da 45'di, rakamlar yetiyor sanırım rekabeti anlatmaya. Gönül isterdi ki ikisi de şampiyon olsa ama burası F1, fazlasıyla acımasız. İnternette gezinirken farkettim ki Alonso'nun Minardi'den buralara gelmesi de arka sıralardaki o kadar kaybolan sürücüyü gördükten sonra ayrı bir takdir edilmesi gereken başarı.


1. N. Heidfeld - R. Kubica | BMW | 2006-2009

İşte en favori ikilim. Her yanıyla bir hikaye. Eski şampiyon J. Villeneuve'nin yerine 2006'nın ortasında takıma dahil olan Kubica o sene İtalya'daki podyumuyla hatırlanır. Heidfeld sene sonunda basının Kubica'ya olan merakından dert yanmış, evet podyuma çıktı ama beni unutuyorsunuz diye. Mario Theissen genç Vettel yerine Kubica'yı seçmişti takıma, yine de bu doğru bir kıyas değil çünkü Vettel o zaman 19 yaşındayken Kubica 22 yaşındaydı. 2007 yılında Heidfeld'in üstünlüğüyle geçen yılda, 2008 yılda takım duble yapmış ve Kubica şampiyonluk yarışında gidebildiği yere kadar gitmişti. Takım yarış kazansa da McLaren ve Ferrari ile baş edebilecek güçte değildi. 2009 ise onlar için felaket geçmiş, BMW de bu bahaneyle bavulunu alıp gitmişti F1'den. İkilinin yarış sonuçlarına bakarsak birbirlerine ne kadar yakın bir ikili olduğunu daha iyi de anlayabiliriz. İkilinin beraber yarışmaya başladıkları 2006'da İstanbulpark'daki yarıştan (Macaristan'ı saymadım çünkü Kubica o yarışta diskalifiye edilmiş) 2009'un sonuna kadar Heidfeld 147, Kubica 137 puan toplamış ki bu fark Kubica'nın sonradan takıma katıldığı ve 55 yarış düşünülürse yok denecek kadar az. Ek olarak Mario Theissen bıyıklarıyla bende ayrı bir sempati toplamış, hep eski Batı Almanya futbolcularını hatırlatmıştır, F1'de en sevdiğim patronlardandı, geçen sene emekli olmuş işinden. Heidfeld'i, Kubica'yı, o canım BMW araçlarını, bıyıklı patronlarını fazlasıyla özleyeceğim, bitmemiş bir hikaye BMW'ninki. Hayatta kalan tek BMW'li Kubica'nın dönmesi dileğiyle...


26 Ocak 2012 Perşembe

2011'den Kısa Kısa -3-


Neydi bu adamın sorunu ?

Lewis Hamilton ; varlığı da bir dert yokluğu da bir dert. Belki Vettel'den bile çok gündeme gelmiştir bu sene, neyse ki bitti artık 2011 onun için. Bu seneki performansına bakarsak Belçika'dan önce ve sonra diye ayırmak gerekir. Sezonun son bölümünden önce yine kazalara karışmıştı fakat iki galibiyetli ve takım arkadaşının önündeydi. Bu vakte kadar çok göze batmadı ondan sonra Belçika'daki kazası, İtalya'da Schumi ile mücadelesi, Singapur, Japonya ve Hindistan'da Massa ile olan kazaları ve yine birtakım kötü şöhretler. Halamın bıyığı olsaydı amcam olurdu felsefesini yok sayarak Hamilton ve Button'un tek tur performanslarına bakmak istiyorum öncelikle. 12-7 Hamilton üstünlüğü var ama Button'un üstünlüğü olan 6 yarışta (Monaco, Britanya, Singapur, Japonya, Kore, Çin) Hamilton'un çeşitli sorunlarla boğuştuğunu unutmayalım, cezalar, ikinci turu atamamalar veya Monaco'daki malum kaza. Tartışmasız en kötü sezonunda Hamilton aynı takım arkadaşlarına büyük üstünlük kurmuş Alonso veya Vettel gibi bir skor yakalayabilirdi. Üstelik Button'un geçen senek lastik ısıtmada sorun yaşamadığını ve cumartesileri daha iyi olduğunu unutmadan. Bu kısmı niye yazıyorum, sorunu doğru saptamak adına elimizdekileri iyi okumak gerekiyor. Elbetteki puanlar pazar veriliyor, oraya da geliyoruz.

Peki pazar günleri ne oldu bu adama ? Başta belirttiğim gibi Belçika öncesi ve sonrası diye ayırmak gerekir sezonu Lewis için. Özellikle Kobayashi kazası tamamen bir konsantrasyon sorunu. DRS sayesinde zaten geçerim kafasıyla düzlüğe girmiş Hamilton yanına kadar gelmiş Koba'yı göremiyor (DRS bu sene Hamilton'a hiç yaramadı ayrıca). İtalya'da sorundan uzak durayım derken sorun gelip onu buluyor, söylemeden geçmek olmaz Schumi ile onu izlemek ayrı bir güzellik benim için. Gridin en agresif pilotlarından. Singapur'da kendi hatasıydı yine, acelecilik. Japonya'da hata payı Lewis'in daha çoktu ama normal bir kazaydı bana göre. Ve Hindistan, artık ne önemi var kimin haklı olduğu, ikisi için de kötü bir sezon. Ve Abu Dhabi galibiyeti. Abu Dhabi ve Nürburgring galibiyeti aslında lastik aşınmasını izlemek açısından çok güzel yarışlar ve Lewis bu lastiklerle nasıl yarış kazanabilirin iyi bir kanıtı. Sorun demiştik, lastiklerden girişelim. Lewis rakiplerinin aksine stintin sonlarında lastiğini daha bitik durumda oluyor ki, artık bunu sağır sultan bile biliyor. Fakat ilginçtir Hamilton istediğinde de lastikleri idare edebiliyor. Yine de bunun için pek çaba gösterdiği söylenemez. Bu sene için bir avantajı da lastikler artık pilotlar ve takım tarafından öğrenilmeye başlandı ve stratejiler birbirine benzemeye başladı. Yine de dengeli giden bir yarışta her şeyi lastiğin belirlemesi biraz bu sporun ruhuna aykırı.

Nerden nereye geldik; Lewis Hamilton'un sorunu sanırım kendisi. İlaveten MP4-26'nın kötü kalkışları ve kötü düzlük performansı, dolu depoyla da rakiplerinden yavaş kalması. Bu da aracı sürmek için sabır gerektiriyor, bakın Button özellikle sezonun bölümü sürekli son stintlerde podyuma çıktı veya yer kazandı. Yer kazanmak için aceleci tavrı, ona pahalıya mal oluyor. Empati yaparsak eğer, lider Vettel'in her tur farkı açarken Hamilton önündekilerle uğraşması onu deli ediyor sanırım çünkü o ikinciliği pek kabul eden biri değil. Kabul edeceği zamanlar da gelecek, rakipleri gibi 30'u geçtiği zaman bu tavrı biraz olsun değişecektir. Taraftarlar açısından olaya bakarsak, İtalya bunun için güzel bir örnek. 10 tur boyunca Schumacher'i zorlayan Lewis Hamilton'a nazaran J.Button lastiklerini sakladı ve ikili arasında yaşanan mücadeleden yararlanarak ikisini de kolayca geçti. Biraz karikatürize bir örnek ama bir taraftar hangisini ister. Evet Lewis Hamilton yarışta podyuma çıkamadı ama onu Lewis yapan ve taraftarları sevdiği yönü bu. Biraz paradoksal bir durum (böyle bir kelime var mı ?).

Kısa Kısa dedik ama uzadıkça uzadı. Toparlarsak, lastiğin erken aşındırması ve aceleci tavırları öne çıkan sorunlarıydı. Özel hayat ise benim bir türlü samimi bulmadığım bir açıklama, en azından yarışta. Yarış hafta sonunda bu tür problemler sizi etkileyebilir, belki de o kazalar o yaşadıklarının bir sonucu. Her ne olursa olsun, bunların hiçbirisi düzeltilmeyecek şeyler değil ki üstelik hızından da hiç bir şey kaybetmemişken. Whitmarsh'ın da dediği kendine çok yükleniyor, sanki bu puan durumunun tek suçu kendisininmiş gibi. Bu sene her yarışı günüde bir Senna gibi sürseniz bile bu Vettel'i yenmek imkansızdı. Hamilton'un durumu bir insana kırk kere deli derseniz adamı artık deli yaparsınız, öyle bir şey. Hamilton'un kendi üzerinde 'ben kötüyüm, ben kötüyüm, daha iyi sürmem gerek' gibilerinden baskı yapmaması lazım. Bunu aşmasında en büyük şansı Mclarendir. Takımla beraber daha sakin düşünüp, bunların üstesinden gelebilir. Aslında bakılırsa Mclaren ve Hamilton'un birbirlerine ihtiyaçları var. En büyük ikili Ferrari-Schumi ikilisini yenmeleri için bu şart. RBR-Vettel ikilisiyle sekteye uğramış olabilir, yine de uzun vadede en birbirlerine eklemlenmiş ikili gibi duruyor. Vadesi gibi bu konu da uzun, atlayalım o yüzden. Kontrat konusuna da değinirsek, sene sonunda Hamilton'un kontratı bitiyor, 2013 Massa, Webber ve Schumacher'in durumuna göre oldukça heyecanlı transfer haberlerine gebe şimdiden. Bu ortamda erken bir kontrat yenilemenin de faydası olacaktır Lewis ve Mclaren'e. Başka bir takıma transfer olması da ihtimaller dahilinde tabii ama ben pek olası görmüyorum. Transfer olabileceği Red Bull'da Vettel, Ferrari'de Alonso ve Mercedes'de Rosberg var. Hamilton'un herhangi birine transferi takım içi savaş demek. Bu üç takımın da pek niyetli olacağını zannetmiyorum. Son olarak Hill'in dediğinin aksine takım değiştirmek heyecan aramak için yapılacak en son yol olsa gerek.

25 Ocak 2012 Çarşamba

2011'den Kısa Kısa -2-


Jarno Trulli

Eski tüfekleri kaybettiğimiz şu zamanda Trulli'nin akibeti hala değil. Umarım Lotus da diğer takımlar gibi paralı pilottan yana tercihini kullanmaz. Trulli'nin bu seneki performansına değinirsek, büyük oranda Heikki Kovalainen'in
gölgesinde kaldı. Her şeyden öte tam bir tek tur ustası olan ( hatta bu yeteneği ona kötü bir ün de getirmiştir ) İtalyanın Kovailenen'e cumartesi günleri bu denli net yenilmesi herkeste soru işareti oluşturmuştur. Hidrolik direksiyondan şikayet etti Trulli bu sene hatırladığımız kadarıyla, onun için bu sene daha bir merakla izleyeceğim onu. Ne olursa olsun Trulli'nin cumartesi rakibine geçilmemesi lazım, eğer geçiliyorsa bırakması lazım demektir. O benim Cumartesi günleri kahramanım, açıkçası pazar günleri pek umrumda değil. O uzun bir yazıyı hak ediyor, şimdilik bu kadarla yetinelim.


Pastor Maldonado

Bütün F1 camiası sanırım gıcık bu adama. Yüzünü kime benzettiğimi unuttum şimdi ama istatistikleri o kadar da kötü değil. Hulkenberg Barrichello'nun 47 puanına karşılık 22 puanla sezonu bitirmişti, bu sene Barrichello 4, Maldonado 1. Tabii ki bu senenin puanlarını karşılaştırmak doğru olmaz ama Barrichello'nun 4 puannın 1'i de Maldonado'nun Monaco'da 6. iken Hamilton'la yaşadığı kaza var. İki pilotun da benzer bir kariyerleri oldu, GP2 şampiyonluğu ve ardından gelen Williams koltuğu. En azından bu rakamların gösterdiği kadarıyla Maldonado o kadar da kötü bir pilot değil. Tek tur performansı da Rubens'e göre hiç fena değildi. Yine de paralı pilotların bu denli öne çıkması taraftarlar açısından hiç hoş olduğunu söylemeye gerek yok galiba.

2011'den Kısa Kısa -1-


Doğru takım-araç-pilot kombinasyonu

Klasik bir biçimde Vettel'i yermek değil amacım. Vettel'in şuanki takımla uyumu Alonso'nun Renault ile veya Schumacher'in Ferrari uyumunu hatırlatıyor bana. Bu noktadan yola çıkarsak bu seneki başarının önemli noktalarına değinelim.RBR7 ve Pirelli'ye çok iyi uyum sağlayan Bir Vettel, geçen seneye oranla daha az hata yapan bir takım ve pilot. Takdire şayan gelişim gösterdiler her alanda ve bu sene şampiyon bir takım ve sürücü gibi yarıştılar. Bence 2010 Abu Dhabi'de kafada bitmiş olan bir Webber'in yine de bu kadar kötü olacağını beklemiyordum. Takım artık Vettel'le bütünleşmiş durumda ve bunun için Red Bull'a kızmak çok samimi gelmiyor, F1'de çok doğal bu. Yine de Red Bull'un kraldan çok kralcı olduğunu söyleyebiliriz bazı yaptıklarıyla. Çünkü geçen sene Hockenheim'de yaşananları eleştirip bu sene üstelik hiç gereği yokken birkaç kez takım emirleri yapmaya çalışmaları hoş değildi. Her şeyden öte Red Bull'un marka imajıyla(brand equity) hiç uyuşmuyor bunlar. Takımın bu denli iyi olmasında Vettel'in hatasız sürüşünün payı da büyük ayrıca. Çok iyi tek turlar (sezonun ikinci yarısı farklara bakmak yeterli sıralamalarda), yarışın başında kopup gitmeler, hatasız sürüşler. Zirvedeyken bu denli kusursuza yakın olmak ayrı bir zorluk kesinlikle. 19 yarışta gelen 18 polde yakıt ikmali yasağının payı da gözardı edilmemeli ayrıca ; bazı yarışlar oldu kıl payı kaptı RBR polü. Bu yasak niye gelmiş ben hala anlayabilmiş değilim ama F1 yönetenler her yıl mutlaka absürd kararlar almaktan vazgeçmiyorlar. Takımların elinden önemli bir değişkeni alıp, birtakım yapay müdahelelerle heyecan katmanın mantığı nedir. Konu Red Bull olduğundan daha fazla girmesek iyi olacak sanırım. Uzun vadede Red Bull her sene şampiyonluğa oynayamasa bile şu anki Renault-Mercedes mevkiinde olacaktır diye de bir tahminim var. Krallıkları ne zaman biter, belki 2012 belki 2014. Eğer 2014'de şampiyonluk için yarışabilirlerse çay demleriz bizde artık.