29 Ağustos 2013 Perşembe

Spa, Monza ve Ana Sponsorlar

İspanya'daki Alonso galibiyetinden bu yana Mercedes ve Red Bull sırayla birer galibiyet almaya başlamıştı, bu sefer sıra Red Bull'daydı ve lacivertler sezonun 5. galibiyetini almayı başardı. Aslında pol de uzakta durmuyordu ama yağmur işleri biraz olsun değiştirdi. İşin içinde Hamilton da olunca pol yine Mercedes'e gitti. Diğer dikkat çeken ise Button'ın 6.'lığı oldu. McLaren iki Lotus ve Ferrari'yi geride bıraktı, üstelik onlardan fazla tur atmayarak. Zaten iki RBR ve Mercedes dışında diğerlerinin ekstra tur atmaya zamanı kalmamıştı. Di Resta'ya ise yazık oldu, üst sıralarda farklı isimleri görmek her zaman güzeldir. Aslında Lotus ve Ferrari de kuru havada fena gözükmüyordu fakat işte yağmurlu sıralamalarda zamanlamanın ne kadar önemli olduğu malum. Marussia'ların ve Van Der Garde'nin de Q2'ye kalması güzel sürprizler oldu.





Açıkçası Spa-Francorchamps takvimdeki bu yerini aldıktan sonra daha bi heyecanlı hale geldi, daha doğrusu insanlar yarışı daha heyecanla bekler oldu. Hatta yaz arasının son haftasında Eau Rouge'a methiyeler düzmek yakında F1 geleneği hale gelebilir. Amma velakin 2010'u bir kenara bırakırsak özellikle de üç yıldır beklentilerin yüksek olmasından dolayı biraz tatsız tutsuz yarışlar izliyoruz. 2011 ve 2013'de Vettel, 2012'de de Button oldukça kolay galibiyet elde ettiler. 2013'ün sıkıcı Belçika Gp'si de sanırım yarıştan çok Greenpeace protestosuyla anılıcak, umarım piste çok fazla ceza gelmez. Bu arada protestonun etkisi de Türk medyası hissedildi, gazeteler normalden daha çok yer ayırdılar ve normalde hiç haber yapmayan sitelerde de Greenpeace'in protestosu haberini gördük. Bu arada Greenpeace Formula 1'i değil, Antartika'da petrol arayan Shell'i protesto etti. Shell de bilmeyenler için Belçika GP'nin ana sponsoru.






Pazar günü ilk turda liderliğini kaptıran Mercedes ilk stintte yine Red Bull'a ayak uyduramadı. Hamilton'ın kazandığı Macaristan dahil Mercedes pilotları ilk turlarda lider gittiği hiçbir yarışta Vettel gibi yarışı kopartamıyor, tabii bu W04'den kaynaklanıyor sürücülerden değil. Belki Silverstone'u farklı bir yerde tutabiliriz. Ferrari de yarış kazanacak hıza sahip gibi duruyordu fakat son stintteki hız yine de soru işareti. Evet Alonso ve Ferrari galibiyet şansı kalmadığı için limitte gitmemiş olabilir ama bu tam olarak soru işaretlerini ortadan kaldırmıyor. Mercedes de çok parlak görünmeyen yarış hızlarıyla aslında iyi bir yerde bitirdiler. Webber bütün yarışı Rosberg'in arkasında bitirirken, Button da dediği gibi podyumu zorlasa da başaramadı. Diğer puan mücadelelerinde ise Grosjean ile Perez'in olayındaki ceza birçoklarına göre ağır değil, çok ağırdı. Belki kurallara uygun olabilir ama aynı mücadele ön sıralarda olsa ve ceza gelse muhtemelen şimdi onu konuşuyorduk, o zaman biz de onu bekleyelim, başka çaresi yok gibi yoksa arka ve orta gruba verilen ağır cezalar pek gündeme gelmiyor.


Alonso nereye bakıyor ? 

Spa-Francorchamps ve Monza'nın yeri Formula 1 için her zaman ayrı oldu ama son yıllarda artan Tilke pistleriyle taraftarların gözünde ayrı bir yere sahip artık. Red Bull'un dominasyonunu da unutmamak lazım. 2009'dan bu yana en yüsek df'a sahip Newey'in araçları en çok Kanada, Spa ve Monza'da zorlandılar. Spa'nın yüsek df gerektiren ikinci sektörüyle durumu kurtarsalar da Monza biraz daha güç oldu onlar için. Yine de Red Bull'un 2012 kadar zorlanmayacağı aşikar. Geçen seneki hız eksikliği her ne kadar Monza'nın karakteristiğine bağlansa da asıl problem RB8'di sanki. Çünkü RB8 Singapur'a kadar en hızlı 2,3 veya 4. en hızlı araçtı, asıl gelişimi Singapur'dan sonra gerçekleştirdiler. Önümüzde 2011 örneği de dururken..





Monza'ya takımlar en düşük df paketiyle geldiğinden işler biraz daha karmaşıklaşıyor. Üstelik yavaş ikinci sektörüyle çok komplike bir pist. Yani göründüğü gibi düzlük hızı iyi olan takımların kolayca kazanabileceği bir yarış değil. Aracın hem belli bir df seviyesi, hem de belli bir düzlük hızı gerekiyor ki Monza'da en optimum noktaya ulaşabilsin. 2010'da Ferrari'nin ve 2012'de McLaren'in en hızlı araç olması boşuna değildi. Haftaya da ibre az biraz Mercedes'i gösteriyor. Griler polü alırlarsa düzlük hızlarıyla yerlerini koruyabilirler. Monza psikolojik olarak Red Bull'a darbe vurulacak son yer gibi gözüküyor. Eğer Vettel ilk turlarda yarışı alıp gidemese düzlüklerdeki malum problemleriyle Ferrari ve Lotus tarafından büyük tehdit altında olacaktır. Hele de Lotus'un pasif DRS'si çalışırsa ortalık iyice karışabilir. Lotus'u da gözardı etmemek lazım, İtalya'da lastikler çok zorlanmasa da bu lastiklerle her zaman fark oluşturabilirsiniz. Özetle Red Bull devrilecekse burda devrilir, aksi taktirde şampiyona bitebilir. Şu an görünen takımların Singapur güncellemelerinin planları hazır ama sonrası için Monza kritik olacak. Vettel'in ilk 5 dışında kalması şampiyonayı oldukça hareketlendirecektir. Şöyle bir durum da var ki; yarışı Red Bull'un kazanması çok fazla kimseyi şaşırtmayacaktır. Bu yazıda Belçika GP'sinden çok bahsetmesek de araya yolcu alacaz.

Ana Sponsorlar

Şu an Formula 1'de sadece 4 takımın ana sponsoru var ; Red Bull, Ferrari, McLaren ve Mercedes. Bunların içinden de Marlboro Ferrari'ye ismi hiçbir yerde görünmemesine rağmen 100 milyon dolar ödüyor, İtalya gerçekten garip. Gerçek anlamda ana sponsor ise Vodafone, onun da bu yıl sözleşmesi bitiyor ve McLaren 2014 için yeni bir sponsor bulmak zorunda. Aslında sponsora en çok ihtiyaç duyanlar Lotus, Williams ve Sauber. Sauber'in ne idüğü belirsiz ama para getiren bir anlaşma yaptı Ruslarla. Lotus ve Williams ise bir türlü ana sponsor bulamadı. Tabii bir ana sponsor olmak 40 ila 100 milyon dolar arasında bir parayı gözden çıkarmak demek. Bunu ödemek için de bir şirketin en az 10 milyar dolar civarında cirosu olması lazım. O da en az. Yine de düşük miktarlarda anlaşma yapmak hiç anlaşma yapmamaktan iyi değil midir tartışılır. Takımlar parayı yeterli bulmayınca hiç sponsor almamayı tercih ediyorlar. Özellikle Lotus ve Williams'ın bir an önce ana sponsor bulmasını muhtemelen bütün F1 fanları istiyordur.


Koca Mercedes logosu hiç güzel durmuyor, belki de sponsor çağırıyor.



Lotus'un Honeywell anlaşması sezon başında yapılamadı, hala da öyle kaldı. McLaren ise Vodafone'un yerini dolduracak planımız var dedi. Önce Gillette ile Çin'de ufak bir flirt yapıldı, sonra bir gazeteciden GlaxoSmithKline'i duydum. GSK şu an zaten Lucozade ve Maximuscle ile McLaren'e sponsor. İki firmanın da McLaren'le dirsek teması var yani. Ayrıca Whitmarsh takımın 40 yılda sadece 4 ana sponsoru olduğunu vurgulaması da Telmex ihtimalini oldukça düşürüyor. Kamuoyunda böyle bir beklenti olsa da Telmex muhtemelen son kart olarak olarak çekmecede duruyordur. Red Bull'un Infiniti'si ve Mercedes'in Petronas'ı halinden memnun görünüyor. Orta sıralardan Force India Sahara'ya sahip olsa da onlar zaten takımın ortağı. Marussia ve Caterham'dan ise ses seda yok. Toparlarsak; sürekli Formula 1'in pazarlama gücünden bahsedildiği bir ortamda ciddi bir isim sponsorluğu eksikliği var. Herhangi bir Formula 1 takımına isim sponsoru olmak zor iş kabul ama görünen köy de pek kılavuz istemiyor.



13 Ağustos 2013 Salı

Formula 1'in Yaz Arasında Yapılacak En İyi 10 Şey

Malum Formula 1'in yaz arası son 5-6 yılda artık zulüm olmaya başladı, 3 haftalık yaz araları son senelerde 4 haftaya çıktı. Hatta geçen sene 5 hafta beklemiştik Spa'yı. Bu sene yine 4 hafta olsa da takvimdeki 3 haftalık birçok aradan sonra yaz tatili hiç iyi olmadı. Sanırım neredeyse 1 aylık aranın tek iyi yanı Formula 1'in en güzel pisti Spa-Francorchamps'ın reytinglerini artırması. 4 haftalık yaz arasının yarısı geçti ama biz de kalan 2 haftada 'Formula 1 ihtiyacını nasıl gideririz'e bir çare aradık ve 10 maddelik bir reçete hazırladık, inşallah işe yarar.


10. Fotomaç Okumak


Evet, bizim Fotomaç bu. O kadar sıkıldınız ve tatile de gitmediniz. Elinizin altında Formula 1 haberlerine bakacak internet de yok. Ne yapacağınızı şaşırmış durumdasınız. Her Türk gibi futboldan da uzak kalamıyorsunuz. Biraz moral lazım önümüzdeki sezon için. Aklınıza gelen en son çare olarak bir gazete bayiine gidip Fotomaç istiyorsunuz, yalnız geç kalmayın spor gazeteleri en çok transfer dönemlerinde satar. Bu kadar heyecana benim kalbim kaldırmaz diyorsanız, biraz daha üsturuplu sallayan Fanatik'i de öneririz. Bu arada Cardozo Fener'le anlaşamadı.


9. İnternette Gezinmek

İnternette Türkçe Formula 1 ve Motor Sporları haber sitelerinin ve blogların sayısı çok az olmamakla beraber, yetersiz olduğu aşikar. Biraz ingilizceniz varsa yabancı forum ve sitelerde gezinerek hem F1 bilginizi hem de ingilizcenizi ilerletebilirsiniz. Ayrıca arkadaşlıklar da edinebilirsiniz. Özellikle kişisel bloglarda çıkan iyi yazılar haber sitelerindeki tekdüze ve bürokratik dilin sıkıcılığından sonra ferahlatır. Başlangıç olarak autosport'un forumu iyi bir adres olabilir.


8. Başka Sporlarla İlgilenmek


Yaz arasını değerlendirmek için en favori seçeneklerimden. Biraz ilgi başka bir spor dallarını takip ettiğinizde yeni bir ilgi alanı kazanmak çok zor değil. Bu sene mesela Dünya Yüzme Şampiyonası vardı, bugünlerde de Dünya Atletizm Şampiyonası var (10-18 Temmuz). En uygun sporlar Atletizm, bisiklet ve tenis gibi duruyor ama kişiye göre değişir tabii ki.






7. Arşiv Yapmak


Kafanıza estiğinde yarış izlemek istiyorsunuz. Bunun için de en uygun yöntem arşiv yapmak. Arşiv yaparken en zor kısım ise en eski yarışları bulmak. Mesela 2013'de bütün yarışları izlemek istiyorsunuz, perşembe günü yapılan basın toplantıları dahil o yarışa dair ne varsa bulmak hiç de zor değil. Daha eski yıllardaki çok popüler yarışları bulmak Rapidshare ve torrent gibi paylaşım sitelerinin kısıtlanması gibi nedenlerle işkence olabiliyor. Onun için gördüğünüz anda bu yarışları hemen indirmek, sonrası garanti değil çünkü. Formula 1 severlerin de bu konuda 'arşiv kardeşliği' yapması çok yerinde olur aslında. Fom ve Bernie varken istediğiniz zaman internette yarışları bulmanın veya izlemenin garantisi yok. Arşiv deyince aklınıza hemen eski yıllar de gelmesine gerek yok. Dediğimiz gibi 2013'e dair yarış kayıtları varken bir an önce arşive başlamak iyidir.


6. Sezon Ortası Analizleri


Formula 1'in olmazsa olmazlarından biri sezon sonu değerlendirmesi ise diğeri de sezon ortası analizleri. Yaz arasında bol bol istatistik de içeren yazı görmemeniz mümkün değil. Bu yazıların bir özelliği de takım içi rekabetlere odaklanmasıdır. Sezon içinde gözden kaçabilen birçok noktayı da gözümüze sokarlar. Okumakta fayda var.




5. Wikipedia'da Oyalanmak

Wikipedia'nın içeriğini 9. maddeye sığdırmak büyük ayıp olurdu. Bazen youtube'dan bile daha çok oyalanıyor insanı. Örneğin ''2000 sezonunda ne olmuş lan'' diyerek açıyorum wiki'yi, sonra Heidfeld'le Alesi'nin aynı takımda sürmesine şaşırıyor, Alesi'nin hangi sezon emekli olduğuna bakarken Hakkinen'le aynı anda veda etmesine daha bi şaşırıyorum. ''Peki Spa'da feci kazan yapan kimdi ? '' diye soruyorum. Zonta mı Diniz miydi ? Galiba Zonta'ydı, ikisi de Brezilyalı. Sonra Bus-stop şikanını kaldıran zihniyete kızıyorum... Buna benzer birçok hikaye çıkabilir wiki'den. Wikinin gücünü küçümsemeyin. Kendinizi bir anda 1977 sezonundaki yarışlara bakarken bulabilirsiniz.


4. Alt Serileri Takip Etmek

Formula Renault 3.5 Spa-Francorchamps
Yarış seyrederek Formula 1 hasretini gidermek için en uygun yöntemlerden biri. Alt serileri izlemenin birçok faydası var. Öncelikle geleceğin yıldız adaylarını F1'den önce izleme şansına sahip oluyorsunuz. Diğer faydası ise özellikle GP2 olmak üzere heyecan yarışlar izlemeniz. Alt veya destek serilerinin en güzel yanlarından biri de youtube üzerinde kolayca bulunmaları. Eğer bir yarışın tamamı siteye yüklendiyse ne yayın hakkı sahibi ne de yarışları düzenleyen kuruluş (Fom gibi) videoları sildirtmeyle falan uğraşmıyor. GP2 ve Formula Renault 3.5 başta olmak üzere izlenecek seri çok. Tavsiyem youtube üzerinden yarışları yükleyen kanallara üye olmak, bunla ilgili çok kanal var, ilk başta şu kanaldan başlayabilirsiniz.


3. Diğer Serileri Takip Etmek

Birçok Formula 1 izleyicisi aynı zamanda iyi birer Motor Sporları izleyicisidir. Formula 1 yaz arasına girdi diye diğer seriler de yan gelip yatmıyor. Başta Moto Gp olmak üzere izleyecek birçok seri var. Fia Gt yarışlarını ve DTM'i internetten takip etmek mümkün, Eurosport yine Superbike ve WTCC gibi serileri veriyor. Ayrıca bu serilerdeki yarışların tekrarlarını da internetten izlemek mümkün, en azından F1'le kıyaslarsak çok kolay. Formula 1 izleyicisinin yaz arasını değerlendirebileceği en kolay yol belki de.

2. Eski Yarışları İzlemek 


Aslında 'eski yarışları izlemenin' yeri ilk sıraydı, neden ikinci sıraya koyduğumuzu altta açıklayacağız. Bol bol nostalji yaptığımız şu günlerde belki de ilk yapılacak şey eski yarışları izlemek. Özellikle de 2009'dan öncesi, yani meşhur kural değişikliklerinden önceki yıllar. Bu yarışları izlemenin de en iyi adresi youtube. Yalnız, youtube'un arama seçenekleri berbat. Çok istediğiniz bir yarışı aratıp bulamıyorsunuz ama rastgele F1 videoları arasında gezinirken sağdan çıkıveriyor, bu yüzden diğer maddelerde olduğu gibi yarışları paylaşan kanallara abone olmak ve video indirme programları kullanarak hemen bu yarışları ölümsüzleştirmek en güzli. Aslında efsane yarışlar kategorisine girmiyor ama 2005 San Marino GP de baya sevilen bir yarış.


1. Aptal Sezon

Bu sene zirve noktasına varan aptal sezon'u takip etmek çok eğlenceli bir hal almaya başladı. Öyle ki Schumacher'i bile Red Bull'a yazdılar. Normalde 'silly season'ın yeri ikinci sıraydı ama bu zirve noktası onu liderliğe taşıdı. Özellikle de Alonso'nun Ferrari ile artan gerginliği işleri çok pek bir ilginç hale getirdi. İşin daha ilginci ise kimin neye karar verebileceği, yani anlaşmalarda koz kimin elinde belli değil. Red Bull avantajlı gibi gözükse de Raikkonen Red Bull'a gitmek istiyorum diye net konuşmuyor. Alonso Ferrari ilişkisi de garip, ikisi de birbirine muhtaç sanki. Geçen sene Hamilton takım içi dengeleri bozar diye istemeyen RBR neden Raikkonen veya Alonso'yu istiyor peki ? 2014'deki değişikliklerin ne getireceği çok muallakta olduğu için takımlar olabilecek en güçlü pilot ikilisini istiyorlar galiba. Belki de bu yüzden Ferrari ve RBR lider pilot politikasını gevşetmek zorunda  kalabilirler. Diğer yandan büyük takımlara geçebilecek en nitelikli pilot olan Hulkenberg'in geleceği de belirsiz. Falan filan işte. 2013'ün aptal sezonu kaçmaz, umarım daha çılgın haberler okumaya devam ederiz. Spa'da görüşmek üzere..


6 Ağustos 2013 Salı

2013'ün En Sevilen Fotoğrafları - İlk Altı Ay

Geçen sene bu zamanlar açmıştım tumblr hesabımı. Bisiklet ve Motor Sporları fotoğrafları üzerine bir blog olmasını istiyordum. Geçen bir yılda % 90-95 oranında bu iki spordan fotoğraflar yükledim. Son aylarda çok beğenilen resimlerden bir yazı yazsam mı diye düşünmeye başlamıştım. Aşağıdaki resimler 2013'ün ilk altı ayında en çok beğeni ve reblog (yani notes) alan fotoğraflar. Sanırım altı ay çok oldu, ilk defa olduğu için şimdilik böyle kalsın, diğer yazılarda üç aylık ya da aylık olabilir. Sizin de bu konuda bir düşünceniz varsa yorum kısmında yazarsanız memnun olurum. İlk iki fotoğraf en çok 'notes' alan fotoğraflar, diğerleri rastgele sıralandılar. Çok konuştuk, söz resimlerde.

Ercan Kazaz - Acropolis Ralli 2005


Jose Antonio Flecha 



Tour de San Luis



Mark Cavendish - Giro TTT sonrası


                   
Alpe D'Huez Dutch Corner




Kimi Raikkonen - Bahreyn GP 




Andy Schleck - Alberto Contador ; TDF 2010




Monza - 1964


Tour de San Luis 






MP4-28 Lansman


Tour de France


Sebastian Ogier - Monte Carlo Rallisi








Good Old Times




Fangio - Monza, 1955


Giro 2013



Nick Heidfeld



Monte Carlo, 2013


E3 Harelbeke






Nick Heidfeld - Fia WEC




Paris - Roubaix




























































































































































































































































































































































2 Ağustos 2013 Cuma

2013 Fransa Bisiklet Turu : Giriş ve İlk Hafta

100. Edisyon, benim için birinci aslında. Maşallah bir etap hariç hepsini izledim, gönül rahatlığıyla bir şeyler karalayabilirim artık. Tour'u üç haftaya ayırdım ben de, her haftanın genel gündemi farklı olduğu için daha rahat anlaşılabilir geldi bu yöntem. Önce Tour başlamadan önceki genel tabloya bakalım.

Sezonun ikinci büyük turu başlamadan herkesin dilinde Contador-Froome düellosu vardı, aslında Froome vardı ya...Zincirlerinden -Wiggins'den- sonunda kurtulan Froome Tour öncesi neredeyse bütün yarışları domine etti. Sadece Nibali'ye kaybettiği bir Tirreno-Adriatico yarışı vardı, düşünün artık Nibali de nasıl formda. Froome'un müthiş temposunun yanında Contador'un da müthiş bir temposuzluğu vardı, ne dağlarda ne zamana karşılarda iyi değildi. Tour'a gelmeden katıldığı turlarda da genellikle kaybettiği zamanları atak yaparak telafi etmeye çalıştı ki, formunuz olmayınca agresif olmak pek bir işe yaramıyor, bu agresiflik ona sadece Tour de San Luis'de bir etap kazandırdı o kadar. Bu ikilinin dışında Cadel Evans, Quaquim Rodriguez, A. Valverde ve Quintana, Bauke Mollema diğer favorilerdi. Benim ve milletin genel olarak sürpriz adayları ise başta Tejay Van Garderen, Andrew Talansky ve Jurgen Van den Broeck'di.



Sprintte ise Mark Cavendish, Andrei Greipel, Marcel Kittel ve Peter Sagan arasında mücadele bekleniyordu, öyle de oldu. En iyi sprinterlerin buraya gelmesiyle sprint etaplarının tadı bile çok güzel oldu. Tour zaten en popüler yarış, üzerine 100. edisyon olmasıyla işler iyice çığırında çıktı. En azından Giro'daki Cavendish baskınlığını görmedik. 29 Haziran'dan önce durum böyleydi, benim tek beklentim 2012 gibi bir tur olmasın da nasıl olursa olsundu. Nasıl soğuttuysalar beni, hala gıcığım Wiggins'e de..

1. Hafta

100. turun gazıyla başladık Corsica'da. İlk üç etap Corsica'da, 4. tetap akım zamana karşı, tekrar üç tane sprinterlere uygun etap ve iki tane Pireneler'de dağlık etap. İlk haftanın etap profilleri böyleydi. İlk etap Sakin sakin geçerken Johnny Hoogerland'in kazasıyla bütün aksiyon başladı. Orica GreenEdge takım otobüsünün finişte platforma takılı kalmasıyla ortalık karıştı, Türkiye'de sürekli yeniden asfaltlanan yollarla beraber pek uzak değiliz aslında bu duruma. O otobüsü gördüğüm İlk andan itibaren 100. edisyon olmasında dolayı sürekli paylaşılan anılara bir yenisi eklendi diye düşündüm. Tour'un 200. edisyonu olursa mutlaka Orica GreenEdge'nin otobüs şoförü hatırlanacaktır. Bu olaydan sonra finiş önce 3 km öncesine alındı dendi, sonra otobüs sorunu halledildikten sonra finişin eski yerine alındığı duyuruldu. Fakat peloton sprint havasına girmişti çoktan ve her şey çok aniden oluverdi. Önce birçok GK (Genel Klasman) iddialısının ve etabın favori sprinterleri Peter Sagan ve Mark Cavendish'in de içinde büyük bir kaza oldu ve ardından diğer favori Andrei Greipel de bisikletinde sorun yaşadı. Geriye tek bir isim kalıyordu, Marcel Kittel. Alaman sprinter de sarı mayoya hayır demedi. Kazaların şiddetini bir yana koyarsak ilk etaptan bizlere çok güzel anılar kalmış oldu.



İkinci etabı oldukça akıllıca bir atakla kazanan Jan Bakelants oldu. Üçüncü etapta rakiplerine göre daha iyi tırmanan Peter Sagan etabı alacak gibi gözüküyordu fakat turun sürpriz takımı Orica Green Edge'den Simon Gerrans etabı ve sarı mayoyu almayı başardı. 4. ve 5. etapta sarı mayoyu taşıyan Gerrans 5. etabın sonunda büyük kıyak yaparak sarı mayoyu takım arkadaşı Darl Impey'e bıraktı. Zaten 4. etap takım zamana karşıydı ve Orica GreenEdge 0.75 sn farkla Omega Pharma'yı geçerek sarı mayoyu korumıştu, etabı da almışlardı. Eğer Omega Pharma etabı alaydı sarı mayo genç Polonyalı Michal Kwiatkowski'ye gidecekti. 5. etap Cavendish'e, 6. etap Greipel'e gitti. 7. etapta ise Kittel, Cavendish ve Greipel'in yokuşlarda tıkanmasıyla meydan Sagan ve Degenkolb'e kaldı. Degenkolb'un almasını o kadar çok istedim ama Sagan daha iyi bir zamanda sprinte başlayarak Alaman sprinteri geçerek ilk ve tek galibiyetini aldı. Bugün yürürken aklıma geldi Argos Fransa'da yeşil mayoyu Degenkolb'le alabilir, çünkü şu an Sagan'ın tırmanış yeteneklerine ancak o karşı koyabilir, evet biraz Degenkolbcu'yum. Sagan da artık gördük ki diğer üçlü sprinter kadar güçlü değil, belki bunun sebebi verdiği kilolardır. Düz zamana karşı da gösterdiği performansla ileriki yıllarda neden bir GK olmasın dedirtti.

8. etaptan


Gelelim dağlık etaplara, 8. etap GK'nı şekillendiren ilk adam gibi etaptı. Aslında turu bitiren de. Alemin bütün tırmanışçılarının tel tel döküldüğü bir etap oldu. Şaka gibiydi. Sky son tırmanışta öyle bir tempo yaptı ki neredeyse Peter Kennaugh biraz daha dayansaydı Porte'a kalmadan bütün rakipleri dökecekti. Önce Van Garderen, Evans, Kwiatkowski, Schleck, Purito'lu grup düştü. Porte tempoyu aldıktan sonra hiç kimse dayanamadı. Porte etabı Froome'un arkasında bitirince herkes acaba 2012'nin tekrarı mı olacak diye düşünmeye başladı. İnanılmaz bir dominasyondu çünkü. Ertesi etapta Sky'ın o kadar da güçlü olmadığı ortaya çıktı, takım olarak, Froome'dan bahsetmiyoruz. Artık öyle bir noktaya geldik ki, Sky'ın domestikleri bile diğer takımların liderlerinden daha fazla konuşulur hale geldi. Froome zaman kaybetmese de Porte 9. etapta 8 dk fark yiyerek denklemin dışına çıktı, Kirilenka zaman sınırına takıldı, daha da önemlisi Sky'ın yenilmez kimliği yıkıldı. Yine de Froome çok güçlü gözüküyordu, bütün sezon olduğu gibi, ona karşı koyacak isimler ise kendi standartlarının çok altındaydı. Hadi Contador formsuzdu, Purito'nun daha ilk etapta bu kadar geriye düşmesi çok şaşırtıcıydı. Valverde ise yine aradan sıyrılarak ilk haftayı ikinci kapattı. Unutmadan 9. etabı Fuglsang'la beraber kaçan Daniel Martin kazandı.



1 Ağustos 2013 Perşembe

Türkiye'de Taraftar Profili - Spor Medyası Tüketim Raporu 2013

İngiltere merkezli dijital spor medyası şirketlerinden Perform'un yeni yayınladığı raporu hepimiz ya gazetelerden ya da internet sitelerinden görmüşüzdür. Aslında bu araştırmaya Perform'un maçkolik.com ve sahadan.com'u almasıyla Türkiye'nin dahil edilmiş olması yüksek ihtimal. Biz de ne zamandır Bisiklet ve Motor Sporları dışında bir yazı yazmak istiyorduk. Bir yandan da ülkenin futbola doygunluğu ortada ama ülkedeki spor ortamına bir katkıda bulunmak istiyorsanız futbolu görmezden gelmek sağlıklı olmaz. Aşağıda internet sitelerinden almış alıntılar var, günlük hay huyun içinde kaynamasın diye ayrı bir yazı şeklinde alıntıları kullanarak bilgileri vermek istedik.

Vatan gazetesi diyor ki :
Araştırma ABD, Almanya, Avustralya, Brezilya, Büyük Britanya, Çin, Endonezya, Fransa, Hindistan, İspanya, İtalya, Japonya, Rusya ve Türkiye'de yapılmış. Araştırmaya dahil olan 14 ülkede 990 milyon sporsever bulunduğunu ortaya koyan rapora göre, bu ülkelerde futbolu aktif olarak takip edenlerin sayısı 460 milyonu buluyor. Türkiye'deki 22 milyon sporseverin en çok takip ettiği spor dalı yüzde 64'le futbol. Türkiye bu oranla, yüzde 68'le ilk sırada bulunan Brezilya'nın ardından İspanya ile birlikte futbolun en çok takip edildiği ülke olarak ikinci sırada yer alıyor. Bu oran aynı zamanda Avrupa ülkeleri arasında Türkiye'yi ilk sıraya taşıyor. Türkiye'deki en popüler diğer spor dalı ise yüzde 48'le basketbol. 
Diğer 13 ülkede olduğu gibi, Türkiye'de de sporun takip edildiği mecralar arasında ilk sırada TV bulunuyor. Türkiye'deki sporseverler, sporu öncelikle TV'den takip ediyor. Yüzde 94 orana sahip TV'nin ardından ikinci sırada yer alan internetin oranı ise yüzde 85. Türkiye internetin bu yüksek kullanım oranı ile ilk sırada bulunuyor. Sporu, gazete ve dergi gibi basılı yayınlardan takip edenlerin oranı ise yüzde 81'e ulaşıyor. Bu oran Türkiye'yi ikinciliğe taşırken, Endonezya, yüzde 85'le bu kategorinin birincisi konumunda.
Rapordaki en çarpıcı sonuçlardan biri de mobil kullanımda ortaya çıkıyor. Diğer mecraların yanı sıra sporu mobil cihazlarıyla da takip edenlerin ülkemizdeki oranı yüzde 64 seviyesinde bulunuyor. Mobilin ülkemizdeki günden güne artan kullanımını bir kez daha gösteren bu kategoride ilk sırada yüzde 73'le Endonezya, ikinci sırada ise yüzde 67 ile Çin bulunuyor.
Perform'un araştırmasından çıkan diğer bir ilginç sonuç da sporseverlerin spor olaylarını takip etmek için tüm bu mecralarda haftada kaç saat geçirdiklerine ilişkin. Hindistanlı sporseverler haftada 19.1 saatlerini spor takibi için harcarken, Türkiye 15.2 saat ortalaması ile 14 ülke arasında ikinci sırada bulunuyor. Türkiye'nin ardından 14.6 saatle Çin geliyor.
Ücretli abonelik gerektiren platformların kullanımında da Avrupa'da ilk sırada yer alan Türkiye'de sporseverlerin yüzde 30'unun internet sitesi, telefon ya da tablet üzerinden kullanılan ücretli platformlara aboneliği bulunuyor. İkinci sıradaki İtalya'da bu oran yüzde 19. Türkiye, İnternet üzerinden canlı yayınlanan spor karşılaşmaları için ücret ödeyebileceğini belirten kullanıcılar açısından da 14 ülke arasında ikinci sırada bulunuyor. Yüzde 39'la ilk sırada bulunan Çin ve Hindistan'ın ardından, karşılaşmaları internetten canlı izlemek için ücret ödeyebileceğini söyleyen Türk kullanıcıların oranı yüzde 29 olarak belirtiliyor.


Malumun ilanı, futbol en çok takip edilen spor dalı. Yine de yüzde 64 çok az Türkiye için. Yani % 36'lık kısım hiç mi futbol takip etmiyor ? Eğer öyleyse müthiş, yine % 48'lik basketbol takip edilme oranı da çok iyi. Gerçi bunun ne kadarı gerçekten iyi bir basketbol izleyicisi, sorgulanır. Araştırmaların güvenilirliğine dair 'bana sormadılar ki' türünden halk arasında yaygın eleştiriler bir yana, böyle bir anket karşısında ben sadece futbol izliyorum, başka sporlarla işim yok cevabını vermeyi bizim halkımız pek kendine yedirmez, sadece futbol izler ama bunu her ortamda söylemez. Hele de bir ankette veya hafif entel bir arkadaş ortamında. O yüzden % 64 düşük geldi. Türkiye yukarıda yazdığı gibi, futbolun yanında, TV'den en çok spor izleme, sosyal medyada sporu takip etme, mobilde spor haberlerine bakma, takip edilen spor (futbol) için para ödeme gibi kategorilerinin hepsinde ilk üçte, bazılarında Avrupa birincisi. Araştırmanın bütün sonuçları muhtemelen yayınlanmaz, bu bilgiler genelde medyaya duyurulan küçük bir kısmı. Elimizde bulunsun, ileride lazım olur. Bizim istediğimiz bilgiler -bisiklet, motor sporları falan olaydı, tadından yenmezdi- olmadığı için pek yorum yapamıyoruz, sadece teşekkür ediyoruz Perform'a, daha fazlasını beklediğimizi de belirtelim. Yakında Türkiye'de Spor ortamı ve futbol hakkında genel bir yazı yazabiliriz, haberiniz olsun.