5 Ekim 2013 Cumartesi

Mütevazi Bir Büyük Tur : Vuelta a España 2013

Vincenzo Nibali eğer turu kazansaydı yazının başlığı da kötünün iyisi türünden bir şeyler olacaktı. İyi ki de olmadı. Ne tarafından bakarsan bak ilginç geçen turu Chris Horner kazandı. Biz de turun genel bir fotoğrafını çekelim dedik.







Vuelta yönetimi 'tutan' dağlık etaplar sonrası bu sene 13 zirve finişiyle rekor kırdı galiba. Öyle ki
dümdüz etapların sonuna bile birkaç km'lik yokuş koyarak etapları farklı hale getirmişler. Zaten sprinterlerin gelmeme nedeni de bu. Yine de turun şöhretleri baya fazlaydı, Giro'dan daha iyiydi en azından. Nibali, Rodriguez, Valverde, Mollema, Ten Dam, Sanchez, Basso, Anton, Scarponi, Horner, Roche, Cancellara, T. Martin, T. Pinout, Uran, Henao.. Bunda Tour için Giro'ya katılmayıp, Tour'da gazı alıp Vuelta'ya gelenlerin etkisi çoktu. Zaten başta Kreuziger olmak üzere Belkin'liler falan patladı.

Daha ilk etaptan Astana etabı kazanarak kırmızı mayonun en büyük adayı olduklarını göstermişlerdi. Astana da diğer GK takımı Sky gibi takım zamana karşıda gayet iyiler, Giro'da da beklenenden iyiydiler. Takım zamana karşıdan sonra Roche, Horner ve Moreno'nun etap galibiyetleri birer hoş seda olarak kalacak zannettik ama öyle olmadı. Roche ve Horner hayatlarının en iyi büyük turunu geçirdiler. GK açısından olmasa da Daniel Moreno da iki etap ve kırmızı mayoyla tip yaptı. Moreno geçen sene bile domestik olarak geldiğinde 5. olarak birçok takım liderini geçmeyi başarmıştı. Sürekli Purito nereye, o oraya. Muhtemelen seneye Purito'nun arkasında Giro, Vuelta yapacaktır. En azından bir büyük turda takım liderliği yapsa fena olmaz. Zaten insanların bu merakı hissedilmiş olacak ki kazandığı bir etap sonrası neden GK adayı olmuyorsun diye sorulunca, Moreno Purito'ya yardım etmekten memnunum dedi. Gerçekten alkışlanacak bir duruş Moreno'dan.







Sprinterler ilk etabını Michael Matthews ile 5. etapta alırken 2013 Vuelta'nın Horner ile en çok hatırlanacak olayı 6. etapta yaşandı. Tony Martin'in tek kişilik kaçışı son 20 km'de yakalanacak gibi görünürken pelotonun gevşemesi ve Martin'in bitmeyen enerjisiyle son 10 km'ye kadar taşındı. Zaten bu seneki Vuelta'da tam anlamıyla bir sprint takımı yoktu, belki Orica. Önde belirli çalışma olmayınca bazen çok ilginç finişler gördük. Tony Martin'in muhteşeme sürüşü de buna eklenince yıllarca unutulmayacak bir anı yaşadık. Pelotondan tek tük kaçışlar da eklenince Martin son km'ye lider olarak girdi. Hem sprintlerin hızı hem de Cancellara'nın da atağıyla son 30 m'de yakalandı Martin. Galiba izlediğim en dramatik finişti. Etabı Saxo Tinkoff'un Danimarkalısı Michael Morkov kazandı. Etap sonunda Spartacus'e baya tepki vardı twitter'da. 7. etabı Eneco şampiyonu formdaki Stybar kazanırken, 8. etabı Leopold König aldı. 9. etapta kırmızı mayo tekrardan Moreno'ya giderken İspanyol ikinci etabını aldı. Asıl GK savaşı sanki 10. etapta başladı. O etapta Horner'in atağı insanları şaşırtsa da yayında Sarper Günsal'ın dediği gibi birçok kişi Nibali'nin Horner'ı bir ara alt edeceğini düşünüyordu. Yeter ki diğer rakiplerini durdurabilsin.







Aslında Nibali'nin dalgalı performansı onun kesinlikle Giro'daki kadar formda olmadığını gösteriyordu. Ne fiziksel ne de zihinsel olarak. Yoksa Fransa yorgunu İspanyollarla veteranları N.Ş.A'da geçmesi gerekiyordu. Zamana karşıda Horner'a attığı fark da olmasa çok önceden kırmızı mayoyu kaybedebilirdi. Bütün bunları değerlendirirken Horner'ın üstün performansını gözardı etmek de ayıp olur. Cadel'e yaşlandı derken ondan 4-5 yaş büyük birisi büyük tur kazandı, üstelik 13 zirve finişli bir büyük turu.

GK haricinde Argos'un 22 yaşındaki Warren Barguil'in iki etap kazanması, 24 yaşında Daniele Ratto'nun herkesin kırıp döküldüğü yağmurlu 14. etabı kazanması da hatırlanacaklar arasına girdi. Bisikletin güzelliklerinden birisi de bu, aynı anda GK savaşı yaşanırken diğer yandan genç bir bisikletçi hayatının en önemli anını yaşıyo. Tur böyle güzel güzel giderken son zamanların en iyi Basso'nun abondane olması çok üzdü herkesi. Turu kazanamasa bile podyum yapabilirdi.







Sky'sız bi büyük tur izlemek de kötü olmadı açıkçası. Biraz da kendi takıntılarına kurban gittiler, takımın lideri Uran olmalıydı. Yine de Kiryienka ile bir etap almayı başardılar. Turun büyük kaybedenleri olmasa da kazananları çok oldu. Özellikle de Thibaut Pinot. Fransa'daki büyük hayal kırıklığının ardından buradaki 7.'lik çok iyi gelmiştir Fransız'a. Birçok etapta GK adaylarına son noktaya kadar direnmeyi başardı. Şartlar biraz daha lehine gelişseydi 5. de olabilirdi. Pinot gibi isimlerin takım dezavantajını da unutmamak gerek. Mesela Saxo-Tinkoff Fransa'da Froome'a karşı zaman kazandıktan sonra, burda  da Pozzovivo ve Pinot'a karşı zaman kazanarak Roche'u rahatlattılar. Yine Majka son hafta podyum için savaşanların bile düzgün domestiği yokken Roche'a yardım ediyordu. Horner'ın da takımdan güçlü bir destek gelmediğini söylemek lazım. Katusha ve Movistar da fena değildi.







Vuelta bisiklet dünyasında algılandığı gibi mütevazi ve sessiz geçti aslında. Yine zaman farkları olarak Tour ve Giro'ya göre çok daha heyecanlıydı. Özellikle Pireneler olmak üzere geçen seneki seyirci kesinlikle yoktu. Bir şeyler eksikti sanki. Bazı günler bir haftalık tur havasını da hissettik. Tarihin en yaşlı büyük tur kazananı, Martin'in efsane kaçışı, Nibali'nin 20. etaptaki atakları derken turu bitirdik. Nibali de 2008'de Contador'un Giro-Vuelta dublesinden sonra, dubleye en çok yaklaşan isim oldu. Köprünün altında akacak çok suyun olmasına rağmen 2014'de kariyerleri, sürüş stilleri ve her şeyiyle birbirine benzemeye başlayan Valverde ve Rodriguez'in çekişmesini izlemek sürpriz olmaz, yakışır. 2014 Ağustos sonu görüşmek üzere...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder